Martıları sevmeyen herkese martıları sevdirecek bir roman Deliduman. En sevdiği yerlerden biri belediyenin lağım arıtma tesisi olan Çağlar, görüp görebileceğiniz en değişik on yedi yaşındaki adamdır herhalde. Kız kardeşine olan bitmek tükenmek bilmeyen sevgisi, kendilerini terk eden aktivist babasına olan nefreti, takıntı haline getirdiği eski sevgilisi, Kıyıdere Başkanı ve onun her daim arkasını toplayan dayısı, annesini sevip sevmediğine karar verememesi, bir sessiz sakin arkadaşı ile aslında nispeten normal bir çocuk görüntüsü çizse de Çağlar'ın farklı olduğunu en başta içtiği elektronik sigaradan anlıyorsunuz.
Düşünceleri ile karanlık denemeyecek fakat pek de aydınlık sayılmayacak iç dünyası ve saplantıları ile bizi Kıyıdere'den bir martının kanadında İstanbul'a uçuruyor Çağlar.
Hayattaki
yegâne amacı kız kardeşini Michael Jackson dansı ile üne kavuşması için herkesçe
izlenen bir yetenek yarışmasına sokmak olsa da, maalesef planı kısa sürede
elinde patlar Çağlar'ın. Tüm suçlu da dayısıdır üstelik. Gereksiz yere hem kardeşine hem de kendisine bu yarışma işini ayarlayacağına dair söz vermiştir. Ama maalesef kardeşinin yarışmaya kabul edildiğine dair bekledikleri telefon bir türlü gelmemiştir ve asla gelmeyeceği gerçeği ortaya çıkmıştır.
Artık iş başa
düşmüştür. Çağlar en yakın arkadaşı Mikrop Cengiz ile birlikte, kurdukları dahiyane
planı uygulamak üzere İstanbul’a gider. Kız kardeşinin Micheal Jackson dansı
yaparak ünlü olmasını sağlayacak planları tıkır tıkır işlerken ansızın patlayan
Gezi Olayları ile birlikte tüm ümitler yıkılır. Bu yetmezmiş gibi bir de kendilerini Gezi olaylarının tam ortasında bulurlar. O toz duman içinde kız kardeşinin peşinden koşan Çağlar, bu serüvende hiç değilse martılar ile barışacaktır.
Çok kısaca Çağlar'ın bende bıraktığı izlenimden bahsetmek istiyorum size. Çağlar Çavdar Tarlasında Çocuklar'ın baş karakteri Holden Caulfield'ı anımsattı bana.(Çavdar Tarlasında Çocuklar yazıma buradan ulaşabilirsiniz) Aynı buhranlar, benzer gelgitler, sorunlu bir aile, pek fazla sevilen bir kız kardeş. Yine bir "ait olunması gereken yerden firar".... Kanaatimce Emrah Serbes bu romanı yazarken Çavdar Tarlasında Çocuklar ve Gezi Parkı Olaylarının ziyadesi ile etkisinde kalmış.
Martıları seven her apolitik gencin bu romanı okuması dileğiyle. Kahrolsun "Dedemi Kanser Eden Parti", yaşasın "T.C. Sinem Çapulcu"!
Ve tadımlık bir kaç satır;
Ve tadımlık bir kaç satır;
Bir filmde falan olsaydık hemen kumandayı alır, televizyonda kendisiyle alakalı can sıkıcı şeyler görmüş bir karakter gibi basardım kapatma tuşuna. Ama bir filmde değildik. Maalesef, sadece yaşıyorduk.
Nereden bilecektim ki, bu dünyadaki her şey benden habersiz olup bitiyordu. Bana da olmuş bitmiş şeylere bakıp yorumlama görevi verilmişti, henüz yaşamaya başlamamıştım.
Benim kız kardeşim insanları güldürmek için gelmedi bu dünyaya. Sizin gibi küçük hesaplar peşindeki dallamalara büyük mesajlar vermek için geldi. Dans ederek verecekti o büyük mesajları.
Aklınıza çok daha önce gelmesi gereken bir fikir yeni geldiğinde kendinizi salak gibi hissetmeniz gerekirken dahi gibi hissedersiniz. Çok enteresan bir psikolojidir bu ama oraya takılmayalım şimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder