Yazan: İskender Pala
Yöneten: Bora Seçkin
Dramaturg: Özge Ökten
Müzik: Ali Otyam
Sahne Düzeni: Mehmet Emin Kaplan
Kostüm Tasarım: Almila Altunsoy
Işık Tasarımı: Fatih Mehmet Haroğlu
Efekt Tasarımı: Özgür Yaşar İşler
Yardımcı Yönetmen: Nurdan Kalınağa
Oyuncular: Deran Özgen, Ersin Sanver, Fatih Aksüt, Mehmet Avdan, Özgür Dereli, Seda Yılmaz, Yeliz Şatıroğlu
Şehir Tiyatrolarının Nisan ayında perde diyen yeni oyunlarından Aşk Bir Zamanları seyrettim bu akşam. Tarih 2 Ağustos 1986'dır. O tarih Sultan II. Mahmut'un kendisine karşı ayaklanan yeniçerilerin kışlalarını toplarla dövdürdüğü, her yani yangınların sardığı, kuvvetli rüzgarların karşı sahilden Üsküdar'a yanık insan eti kokusu taşıdığı, Sultanahmet'teki ağaçların dallarında kandiller gibi yeniçeri kellelerinin sallandığı tarihtir. Aynı zamanda Üsküdar Salacak'ta bir tekkede Şeyh Kethuzade Arif Efendi habersiz gelen dört misafiri ağırlamaktadır. Bunlardan üçü çocukluğundan beri birlikte olduğu eski tanışlardır ama bir tanesi tanrı misafiridir. Bu beş adam geceyi dışarıdan gelen top gürültüleri, alev kızıllıkları ve et kokuları arasında beklenmedik sürprizlerle geçirirler.
Şeyh'den bir keramet göstermesini isteyen topluluk satranç tahtası üzerinde, aşkı anlattıkları bir doğruluk oyunu oynarlar. Miasfirlerin her biri doğru, dosdoğru bir şekilde başından geçen, çok etkilendiği, unutamadığı bir aşk hikayesini anlatacaktır. Ve hepsi tek tek söz alarak unutulmaz aşklarını anlatır. Anlatılan her hikaye Şeyh'in kerametinin üstündeki bir kilidi açar ve son hikaye şeyhin kerametini özgür bırakır.
Ben oyunun sahnelenmesini çok beğendim. Dönen sahne, sade, çok zarif ve işlevsel dekor, arka plandaki görsel ve işitsel efekt uygulamaları ve çok özenilmiş, dönemi çok iyi yansıtan kostümler. Çok iyi düzenlenmiş sahne geçişleri, iyi oyunculuklar ve müzik. Dönemin müzik zevkini yansıtan, tasavvuf etkisindeki müzik seçimleri hem oyunun ruhunu yansıttı hem de seyirciye zevkli bir dinleme sundu. Müzik içinde bendirlerin, neylerin, klasik kemençelerin, kanunların olduğu bir orkestra ile icra edildi.
Bu kadar laf söyledikten sonra şimdi gelelim yazımın "ama" ile başlayan kısmına. Oyun metni beni maalesef hiç cezbetmedi. Hatta yer yer nefret ettiğimi bile söyleyebilirim. Tensel değil ruhani ve platonik aşkın, ulaşamamanın yüceltildiği, bir bakışa bir ömrün bırakıldığı, temiz ama hastalıklı (bana göre) aşklar, bu duygunun peşinde savrulan kelli felli, eğitimli adamlar. İçlerindeki bir tek tanrı misafiri eğitimsiz celep bildiğiniz "ben güzele güzel demem, sarılıp yatmayınca" insanıydı. Benim adamım oydu. Günümüzün insanı. Diğer misafirler unutulmaz aşk deneyimlerini anlatırken, onlara ben gibi baktı, ben gibi dinledi. Ve dışarıda kıyametler koparken keramet peşinde koşanlar. Günümüzden sahnedeki hayata bakarken insan seyrettiklerini inanılır bulamıyor maalesef.
Oyunun sonunda, selam kısmında da bir takım karışıklıklar yaşandı. Oyun bittiğinde orkestra çukurundaki müzisyenleri bize göstermediler. Müziğin canlı olduğunu orkestra çukurundan zaman zaman dışarıya çıkan şefin elinden anladım. Selam verilirken celep rolündeki oyuncu selama çıkmadı. Böyle bir duruma ilk defa tanık oldum. Umarım kötü bir şey olmamıştır. Sonuç olarak İskender Pala'nın yazdığı Aşk Bir Zamanlar oyunu sahneleme olarak başarılıyken konusu bakımından (bana göre) çok yetersiz bir oyundu.
Bir de gün geçtikte Şehir Tiyatroları geleneklerini, ritüellerini kaybediyor, ruhsuzlaşıyor. Bildiğiniz gibi Şehir Tiyatroları oyunlar için tanıtım broşürleri hazırlıyor. Eskiden kitapçıklarda yönetmen ve oyun hakkında bir şeyler yazardı.Elimize kitapçığı aldığımızda oyunun konusu hakkında bir fikir sahibi olabilirdik. Kitapçıklar artık sadece resimli bir broşür. Ve oyunla ilgili son bir şey daha: oyunun son sahnesinde müzik ve efektlerin sesleri o kadar yüksekti ki oyuncuların repliklerini duyamadık maalesef. Ses düzeyinin ayarlanması gerekiyor.
Oyunu bir daha seyretmek ister misiniz diye soracak olursanız cevabım asla olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder