17 Aralık 2009 Perşembe



Monte Cristo Kontu – Alexandre Dumas

Yazan: nazimo Kategori: Klasikler| Kurgu

Çocukken bir solukta, adeta nefes almaksızın okuduğum Monte Cristo Kontu’nu, yıllar sonra İthaki Yayınları tarafından basılan tam metninden tekrar okudum ve fark ettim ki, aradan geçen onca yıl, bu kitabın benim içimde yarattığı duygulardan hiç bir şey eksiltmemiş.

Monte Cristo Kontu hemen hemen herkesin konusunu bildiği, yazıldığı zamandan beri tarihin eskitemediği bir “Best Seller”, Edmond Dantes’in inanılmaz hikayesi (Her ne kadar o zamanlarda Best Seller kavramı yoksa da). 

19 yaşında başarılı bir kaptan adayı olan Edmond Dantes, delicesine aşık olduğu Katalan sevgilisi Mercedes’le nişanlanıp, evleneceği gün, arkadaş bildiği düşmanlarının ihanetine uğrayarak, hayatının en mutlu günü olacağını umut ettiği bir günde, kendisini  İf Şatosunun  taş hücrelerinden birinde bulur.


Saatçi Bayırı – Ayça Şen

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Saatçi Bayırı’nı ilk kez yayınlandığı 2006 yılında okumuştum. Kitabı neden satın aldığımı, niye seçtiğimi bilmiyorum. Çünkü ne Ayça Şen’i tanıyordum ne de yayınevini. Kapağının da o kadar albenili bir görüntüsü yoktu. Takdir-i ilahi işte. Kaderde Ayça Şen’le tanışmak varmış.

Yıllar sonra kitaplığıma hangi kitaba başlasam diye göz gezdirirken, gözüm yine Saatçi Bayırı’na takıldı. Okurken ne kadar çok eğlendiğimi hatırladım. Ayça Şen’le tanışmama sebep olan bu kitaptan sonra, onun Radikaldeki yazılarının da takipçisi olmuştum. İkinci romanını da okumuştum. Birden bu romanı tekrar okumak istedim. Belki bunda kitabı entelektüel baykuşlarda yazma hevesi de biraz etkili olmuş olabilir.

16 Aralık 2009 Çarşamba



Zamanya – Yiğit Kulabaş

Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Kurgu

Zamanya aynı evi paylaşan 2 arkadaşın bir gününün öyküsü. Bir şirkette çalışan ve o gün 28 yaşına basan Selim ile işi olmayan ve o gün bir iş görüşmesine gidecek olan Kerim.

Kerim’in kendince çok dürüst olarak hazırladığı özgeçmişine istinaden teklif edilen esrarengiz iş görüşmesi , saat 05:10’ da Kerim’in evden alınmasıyla başlar. Kerim’i aralarında görmek isteyen Zaman şirketi, Kerim için aynı günde 4 kıtada, 12 ayrı şehirde, birbirini takip eden görüşmeler ayarlamıştır.

Zaman bildiğimiz hiç bir şirkete benzemez. Ne zaman kurulduğu, kimler tarafından kurulduğu, yeryüzüne kaç zamandır hükmettiği belli değildir. Zaman şirketi çalışanlarına ücretlerini adına yakışır bir şekilde “zaman” ile ödemektedir. Çalıştığınız müddetçe yaşlanmazsınız ve ayrıldıktan sonra (tabi eğer ayrılmayı başarabilirseniz) şirkette çalıştığınız kadar süre ömrünüze eklenir. Şirketin misyonu zamanı yaygınlaştırmaktır. Yeryüzünde zamanı kullanan, saatleri takip eden tek yaratık insandır ve dolayısıyla da Zaman şirketinin hedef müşteri kitlesi insandır.
Her şey Zaman. Her yer Zaman. Her zaman Zaman.

8 Aralık 2009 Salı



Zaman Yolcusunun Karısı – Audrey Niffenegger

Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Kurgu

Kitap bitti,  sonlarına doğru çok ağladım. Utanmasam masalara kapanıp ağlayacaktım. Gözyaşları boğazımda düğüm oldu, suyla bile yutamadım. Kitap bittiğinde, altmışlı yıllarda, ellerinde mendilleri, ağlamaktan kızarmış gözleriyle, yazlık sinemalardan çıkan ve “ay çok güzel filmdi, görsen nasıl da acıklıydı, bir ağladık, bir ağladık, sorma” diyen tombul teyzeler tadındaydım.

Ara not: Yazı spoiler içerebilir, ama koy verdim gitti, kimse kusura bakmasın.

Kitap 26 Ekim 1991’ de  kahramanlarımız Henry ve Clare’in, Henry 28, Clare 20 yaşındayken karşılaşmasıyla başlıyor. Öykünün gerçek zaman başlangıç noktası (GZBN) bu tarih. Ne acayip bir ifade oldu değil mi? Ama böyle bir nirengiye ihtiyacımız var, siz de biraz sonra niye lazım olduğunu anlayacaksınız.

20 Kasım 2009 Cuma



Gösteri Peygamberi – Chuck Palahniuk

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Gösteri Peygamberi, çok çarpıcı bir yeraltı edebiyatı örneği. Aynı zamanda benim de okuduğum ilk Palahniuk kitabı. Palahniuk en az kelimeyle, en vurucu etkiyi yaratacak şekilde basit cümleler kuruyor. Bu da hem kitabın okunmasını kolaylaştırıyor, hem de her satırdan sonra okuyucuyu beklenmedik bir şekilde sarsıyor.

Kitapta Creedish mezhebi ve onların yaşam ve inanç biçimleriyle tanışıyoruz. Creedishler, kendilerine ait kilise yerleşkesinde, aileler halinde, elektriğin ve makinelerin olmadığı ilkel yaşam koşullarında, mümkün olan en fazla sayıda çocuk yapmaya kodlanmış olarak yaşıyorlar.

Ailelerin ilk doğan erkek ve kız çocukları birbirleriyle evlendiriliyor, diğer çocuklar da,  para kazanmaları ve kiliseye bağışlamaları için, 17 yaşında, beden gücü gerektiren hizmetçilik gibi işlerde çalışmak üzere dış dünyaya gönderiliyorlar. 


Kayıp Gül – Serdar Özkan

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Son zamanlarda hemen hemen gittiğim tüm kitapçıların en çok satanlar bölümünde “Kayıp Gül” kitabını görüyordum. Sonra bir kaç kez televizyonda yazar Serdar Özkan’ın katıldığı röportajlara da rastladım. Orada da kitabın bir sürü dile çevrildiği ve bir sürü ülkede basıldığı, uluslararası bir çok satar olduğu falan anlatıyordu. Üstelik 3 yaşımdan beri defalarca okuduğum (panik yok :) 3 yaşındayken babam bana okuyordu, tüm okuma gelişimim normal şartlar altında gerçekleşti) ve taptığım Küçük Prens’le, ilk gençliğimin başucu kitabı Martıyla bir kefede tutuluyordu. Kafam karışmadı desem yalan olur, çünkü ben piyasaya tazyikle pompalanan kitapları okumayı çok sevmiyorum. Kararsız kaldım ama en sonunda merakım galip geldi, pes ettim  ve okumaya karar verdim. İşte lanet o zaman başladı, cin lambadan kaçtı.

Kitap, Amerika’ da başlayıp, İstanbul’a kadar uzanan ve oradan tekrar geri dönen bir hat üzerinde, annesinin ölümünün ardından, varlığını yeni öğrendiği ikiz kız kardeşini arayan, zengin, güzel, hayatta her şeye sahip olan  Diana’nın mistik ( ya da mistik olmaya çalışan) yolculuğunu anlatıyor. Anlatıyor ama bu güne kadar gördüğüm en basma kalıp cümlelerle. Hatta cümleler o kadar Amerikan veya İngiliz best seller romanlarından yapılan çeviri cümlelerine benziyordu ki, acaba kitabın orijinali İngilizce mi yazılmış, sonra mı Türkçeye çevrilmiş ya da tercümesi kolay olsun diye mi basmakalıp İngilizce cümlelerin bire bir Türkçe tercümesiyle yazılmış diye düşündüm. Kimi yerlerde okumaya tahammül bile edemedim.

4 Kasım 2009 Çarşamba



Yıldızlara Yolculuk – Nicholas Christopher

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Yıldızlara Yolculuk, bir kayboluşun, kaybetmenin, savrulmanın, bulmanın, bulunmanın ve kavuşmanın öyküsü. Hikayemiz 1968 yılında başlıyor. Kahramanımız Loren, evlatlık verildiği ailesini bir trafik kazasında kaybettikten sonra üvey anneannesiyle birlikte yaşamaya başlamıştır. Kısa süre sonra, anneannesinin de ölmesi üzerine, Boston’ da yaşayan ve üniversitede okuyan üvey teyzesi Alma, Loren’le birlikte bir hayat kurmak üzere çocuğu almaya gelir.  Loren, teyzesi Alma ile izlediği bir gösterinin çıkışında, kalabalık içerisinde kaybolur. Alma kaçırıldığını düşündüğü üvey yeğenini her yerde arayacaktır.

8 Ekim 2009 Perşembe

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar


Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Klasikler| Kurgu

Kitabı biraz evvel bitirdim. Hala şaşkınım. Yıllardır aklımda, edebiyat derslerinden hayal meyal hatırladığım –itiraf ediyorum, hatta hemen hemen hiç hatırlamadığım- bir ders konusu olan Ahmet Hamdi Tanpınar, kitabı okuduğum süre zarfında, ders konusu olmaktan çıkıp çok yetkin bir yazara, eseri de, bir başucu kitabı konumuna yükseldi.

Aslında kitabın konusu, adının çağrıştırdığının aksine, bir enstitüyü değil, kitabın baş kahramanı, anlatıcısı ve yazıcısı Hayri İrdal’ın hayat öyküsünü anlatıyor. Bu uzun, renkli ve kalabalık hayat öyküsünün bir parçası olarak da Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün (S.A.E.) kuruluş ve genişleme dönemleri, Hayri İrdal ve çevresindeki insanların bu süreçteki rolleri, gelişimleri hatta evrilmeleri anlatılmış.

Hayri İrdal, Abdulhamit döneminde doğmuş –kitaptaki ifadelerden 1895 yılı olduğunu hesaplayabiliyoruz- İstanbul’ da yaşayan fakir bir ailenin çocuğu. Okulla arası pek hoş değil. İlk gençlik yıllarını babasının ilginç arkadaşları ile birlikte geçirmiş: Cinler taifesine karışmış, şehrin içinde cinlerin sürekli yerini değiştirmek suretiyle gezdirdiği bir hazinenin peşinde koşan, meczup Seyit Lütfullah, daha sonraları eniştesi olacak Avcı Naşit Bey, çok kalabalık ailesiyle koloni halinde 40 odalı konağında yaşayan Abdülselam Bey, eczanesinin arkasında altın üretmek için simya deneyleri yapan Aristidi Efendi, Hayri İrdal’ın zamanının büyük bir bölümünü muvakkithanesinde beraber geçirdiği, zaman üzerine gerçek bir filozof ve saat tamircisi muvakkit Nuri Bey.

1 Ekim 2009 Perşembe

Rüzgarın Gölgesi – Carlos Ruiz Zafon



Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Babamın beni Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı’na ilk götürüşü hiç aklımdan çıkmaz…..”

 Burası gizemli bir yer Daniel, bir mabet. Burada gördüğün her kitabın, cildin bir ruhu var. Onu yazanın, okuyanların, onunla yaşayıp onu düşleyenlerin ruhu. Bir kitap sürekli el değiştirir, birileri gözleriyle sayfalarını sürekli tarar, kitabın ruhu gelişir ve güçlenir. Uzun yıllar önce, babam beni buraya ilk kez getirdiğinde burası yine eski bir yerdi. Belki de şehrin kendisi kadar eski. Buranın ne kadar zamandır var olduğunu ve kim tarafından kurulduğunu kimse tam olarak bilmiyor. Bu yüzden sana babamın bana anlattıklarını anlatacağım. Bir kütüphane yok olduğu ya da bir kitapevi kapandığında unutulmaya terk edilen bir kitap olursa, burayı bilen bizler, yani buranın bekçileri o kitabın buraya getirilmesinden sorumluyuz…..”

“Geleneğe göre, burayı ilk kez ziyaret eden kişinin istediği herhangi bir kitabı seçip sahiplenmesi, yok olmasına asla izin vermemesi gerekiyor; böylelikle o kitap her zaman yaşayacak. Bu çok önemli bir sorumluluk. Bir ömür boyu diye açıkladı babam. Şimdi sıra sende.”

25 Eylül 2009 Cuma



Fransız Teğmenin Kadını – John Fowles

Yazan: nazimo Kategori: Klasikler| Kurgu

1867 yılı Martında İngiltere’nin Lyme Regis kasabasında başlayan, çoğunlukla da orada geçen ve Londra’ da sonlanan –kitabın arka kapağında dediğine göre- “sahici bir aşk yolculuğu”. Bana sorarsanız da aynı rotada geçen “sahici bir edebiyat serüveni”.

Kitabın konusundan önce, yazarın anlatımı beni çarptı. Çok özgün, çok şaşırtıcı ve etkileyici bir dille karşılaştım. Yazar, kitabın bütününde kendi varlığını “yazar, yazar-tanrı” kimliklerinde okuyucuya sürekli hissettiriyor. Yer yer romanı anlatmayı bırakıp, yazım teknikleri, kitabı yazma serüveni hakkında uzun açıklamalar veriyor. Kimi zaman araya girerek,  o sırada anlattığı olayla günümüzün karşılaştırmasını yapıyor, dönemin okuyucu açısından daha kolay anlaşılır hale gelmesini sağlıyor. Yazarın kitaptaki varlığı okuyucuyu rahatsız etmiyor. Benim açımdan metin içinde kendisiyle “yazar” kimliğinde  ilk karşılaşmam şaşırtıcı olsa da, ilerleyen sayfalarda onun varlığına çok alıştım. John Fowles’in öyle bir anlatım gücü var ki, sanki bir metni okumuyor, metinde yazanları 3 boyutlu sinemada seyrediyorsunuz.

25 Ağustos 2009 Salı



Parfümün Dansı – Tom Robbins

Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Kurgu

Kitabımın son sayfasını bitirdiğimde içimde bir “şıngır mıngır Boğaziçi” coşkusu, “ağzımda bal gibi tatlı bir türkü” tadı, yüzümde geniş bir gülümseme vardı. Aslında bunların hepsi, kitabımı okuduğum süre boyunca hep vardı.
Farkındaysanız “kitabın son sayfası” demiyorum, “kitabımın son sayfası” diyorum, çünkü kitapta anlatılan dünya ve o dünyanın kahramanları, tüm sıra dışılıklarına rağmen, tarafımdan büyük bir tutkuyla evlat edinildi. Bundan böyle bu kitap benim kitabım, bu Alobar benim Alobar’ım, bu Kudra benim Kudra’m, bu Pan benim Pan’ım. Tom Robbins kusura bakmasın artık.

Neyse ki bu gün tüm alicenaplığım üzerimde ve kitabımı sizlerle paylaşma arzusu içerisindeyim. :) 

Bu benim okuduğum ilk Tom Robbins kitabı. Parfümün Dansı bundan 24 sene evvel Kelebek yayınlarından Pancarın Dansı adı ile yayınlanmış ama ben uyumuşum, ruhum bile duymamış. Bu gerçekle birlikte, yaşımı da göz önüne alınca, “of, of, ömrüm gitti, ömrüm” demek istiyorum.

13 Ağustos 2009 Perşembe



Bit Palas – Elif Şafak

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Bit Palas, Jurnal sokak 88 numaradaki Bonbon Palas’ın ve içinde yaşayanların hikayesi. Aslında içindekilerden çok, Bonbon Palas’ın hikayesi. Birbirine sırt sırta vermiş müslüman ve gayrimüslim mezarlarının üzerinden silindir gibi geçilerek imara açılan topraklara, 1966 yılında Art Nouveau mimari tarzıyla, geçmiş mutsuzlukların ve ümitsizliklerin hıncını almak için yaptırılmış bir apartman. Ekim devrimiyle Rusya’ dan kopup Türkiye sığınan General Antipov ve genç karısı, bir süre yaşamak (ya da sürünmek) zorunda kaldıkları ve  uyum sağlayamadıkları bu şehirden, geride yeni doğan bebeklerinin cansız bedenini bırakarak, Paris’e göçerler.

Paris onlara zenginlik getirse de mutluluk getirmez ve yaşlı general, karısını, yıllar sonra, iyileştirmek umuduyla, her şeyin bittiği ve başladığı şehir İstanbul’a geri getirir. Birikmiş mutsuzluklara inat, vaktiyle onları kabul etmeyen bu şehre inat, genaral, şehrin tam böğrüne, Bonbon Palas’ı saplar. 

11 Ağustos 2009 Salı



Yatak Odası Dersleri – Tom Perrotta

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Tom Perrotta ismine Oray Eğin’ in bir köşe yazısında rastladım. Tom Perrotta’ nın Türkiye’ de hakkettiği ilgiyi görmediğinden bahsediyordu. Ben de bu yazarı hafızamda bir yerlere aldım. Aylar sonra, yine bir yazısında, yazarın yeni bir kitabının çıktığını haber verdiğinde almak farz oldu dedim ve Siren yayınlarından çıkan Yatak Odası Dersleri adlı kitabı  aldım.

Kitabın arka kapak tanıtım yazısından;

“Bir grup insanın çevrenizde güç odağı haline geldiğini ve neye inanıp, nasıl yaşayacağınızı belirlediğini düşünün…. İnançlarımız sadece size ait olmaktan çıkıp başkalarınca sorgulanabilir mi? Ya ilişkileriniz? Kimliğiniz? Çocuklarınızı nasıl yetiştireceğiniz? Cinsellik bile “öğretilirken,” aşka, mutluluğa ve kendi doğrularınız ışığında yaşayacağınız bir hayata inancınız sağlam kalabilir mi?”

7 Ağustos 2009 Cuma

Ressamın Bahçıvanıyla Marul Üzerine Sohbeti - Henry Ceuco



Ressamın Bahçıvanıyla Marul Üzerine Sohbeti - Henry Cueco


Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı

Paris’li ünlü ressam Henry Cueco yaz aylarında gittiği sayfiye evinde, bahçesiyle ilgilenen bahçıvanıyla yıllar boyunca yaptığı kısa sohbetleri kitaplaştırmış. Aslında arka kapak yazısı, kitap hakkında gayet  yeterli bilgi içeriyor. Ama ben yine de bir kaç cümle eklemek istedim.

Kitap, aynı konuşulduğu gibi yazılmış, okunması çok kolay. Bir bahçıvanla, bir ressamın önce bahçecilik ile başlayan, tanışıklıkları ilerledikçe günlük hayat gaileleri üzerine yaptığı sohbetler, zaman içerisinde bu iki adam arasında yıllar süren derin bir dostluğa dönüşüyor. Sanki birlikte günlük hayatın felsefesini yapıyorlar. Siz de onlarla birlikte hayatınızdaki sıradan olaylar üzerine düşünmek ihtiyacı hissediyor, karşılaştırmalar yapıyorsunuz.
Ressamın dünyası bahçıvana çok yabancı. Tarlasında yetiştirdiği ve günlük diyetinin bir parçası olan patatesleri ressamın tuvali üzerinde görmek onun için gerçekten şaşırtıcı oluyor.
“…inanmıyorum, şimdi de bir patatesin portesini yapıyorsun, üstelik doğal büyüklüğünde, birebir benzeyen bir porte! Ismarlama mı?…”
 

6 Ağustos 2009 Perşembe

Körleşme - Elias Canetti



Körleşme – Elias Canetti


Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Bu kitabı okurken çok zorlandım. Nedenlerini ilerleyen satırlarda anlatacağım. Bu yazıyı yazarken de aynı sebeple çok zorlandım. Kitap hakkında düşündüklerimi nasıl ifade edeceğime karar vermek çok güç oldu. Bu nedenle öncelikle kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

Körleşme, düşünce ile gerçeklik arasındaki sürekli savaşımın görkemli bir simgesidir; dünya kargaşasındaki insanoğlunun yükselişini ve çöküşünü dile getiren bir anıt-romandır. Çağımız edebiyatının ağırlık noktalarını oluşturan tek bir konu yoktur ki, bu romanda işlenmiş olmasın. Körleşme, gerçekte büyük bir dehşetin romanıdır; görünüşteki bireysel boyutlar içerisinde, körleşmiş düşünce ve körleşmiş toplum gibi ana temellerden kaynaklanan, bu körleşmenin korkunç sonuçlarını sergileyen bir çağdaş destandır. Yarı cehennem, yarı dünya dekorlarından oluşma bir sahnede Canetti’ nin gözler önüne serdiği, gerçekte tüm yanılsamaları, düşünceleri ve egemen değer yargılarıyla, bütün bir kültürün çöküşünden başka bir şey değildir.”

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Yatağında Yalnız mısın? - Eski Japon Ozanlarından Aşk ve Özlem Şiirleri



Yatağında Yalnız mısın? - Eski Japon Ozanlarından Aşk ve Özlem Şiirleri


Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı

Bu küçük kitap 7. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında yaşamış kadın ve erkek Japon ozanlarına ait küçük şiirlerden oluşmaktadır. Japon saraylarının içinde doğan ve yaşayan kadınlar, hayatlarının merkezi olan aşıklarına zekalarını, entelektüel birikimlerini, nüktedanlıklarını, aşklarını ve şehvetlerini gösterecek şekilde küçük şiirler yazdılar ve aşıkları da onlara şiirler yazdı.

Kitaptaki şiirleri okurken, beni en çok etkileyen, kısacık 4-5 satırla, bu kadar çok duygunun karşı tarafa geçirilmesi oldu. Ağırlıklı olarak kadın şairlerden oluşan bu seçkide 31 adet şairin şiirlerine yer verilmiş.

Kitabın Öndeyişinden;
“Ariake ya da “sabaha karşı solup yiten ay”, eski Japon saraylarında “aşk” la ilişkilendirilen bir imgeydi. Aşk yorgunu iki sevgili, bilirdi ki, gündoğumu yaklaşırken ay batı tepelerine yol aldığında, çok geçmeden ayrılmak zorunda kalacaklar. Erkek, alacakaranlıkta kalkıp, el yordamıyla yelpazesini aranırken; kadın, giysilerini giydirir, elleriyle saçlarını tarar, kapıya kadar uğurlardı sevdiğini. Solgun ay, gökyüzünde son bir kez dolanıp, yerle göğün bitiştiği yerde gözden yiterken, kadın odasına döner; sevgilisinin, göndereceğini bildiği şiirini beklerdi. Şiir, çiçeğe durmuş incecik bir dalla bezeli, özenle katlanmış bir kağıtla geldiğinde, her sözcüğü usulcacık okur; sevgilisinin kurduğu imgelerin yüreğine düşürdüğü sözlerle dokuduğu yanıtı dizelere dökerdi.”

14 Temmuz 2009 Salı



Hırs ve Ceza – Ayça Şen

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Ayça Şen’ in ikinci romanı, kitabın kapağında “BİR BAŞYAPIT” tanımlaması ile taçlandırılmış. 
Kitap 30 yaşlarını geçmiş, ardında mutsuz bir evlilik bırakmış, işinden keyif almayan ve belki de bıçak kemiğe dayandığı için, her şeyi bir kalemde silip atarak, yazar olma yoluna baş koymuş Ece’nin hikayesi. Ece çok enteresan bir kız aslında. Geride bıraktığı yıllarda büyüyememiş. Yaşadığı topluma ve zamana çok yabancı. Düşünceleri dağınık. Kavramları karışmış. Kitapta beni en çok güldüren kısım, aynı zamanda Ece’yi de en iyi tanıtan kısımlardan biri.
 “…Ama çalıştığım iş o kadar yavandı ve beni o kadar beslemiyordu ki, artık bir gün daha oraya gidemeyeceğimi anladığımda sessiz sedasız istifamı bastım. Bunu büyük bir gururla yaptım. İstifam kimsenin umurunda olmamıştı ama sanki bütün insanlığın onurunu korumuştum. Ayın yedisinde, bir haftalık parayı kendine ısmarlayarak, bir daha geri dönmemek üzere arabama atlamıştım.  Gaza basıp gitmek, Anadolu’nun balta girmemiş  köylerine, vahşi insanlarının arasına karışmak ne güzel olurdu! Ama korktum yani. Anneme gittim.”

3 Temmuz 2009 Cuma



Amerikan Tanrıları – Neil Gaiman


Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Kurgu

Tanrılar mı daha güçlüdür yoksa insanlar mı? Tanrılar insanların kaderlerini değiştirebilirler; bunu biliyoruz ama insanlar tanrıların kaderini değiştirebilir mi?

Kitabımızın kahramanı Gölge, hapishanede geçen 3 yılın sonunda tahliyesine bir gün kala, çok sevdiği karısının bir trafik kazasında öldüğünü öğrenir ve cenazeye yetişebilmesi için erken salıverilir. Bu haberi almadan beş dakika evvel, yanına dönmeyi dört gözle beklediği bir karısı, evi ve kendisi bekleyen bir işi olan Gölge, duyduğu haberden dolayı uyuşmuş bir şekilde yola koyulur. Aslında durum umduğundan daha kötüdür. Karısının ölümünün ardındaki gerçekler ve kendisini beklediğini zannettiği işinin de yok olması nedeniyle, uçakta tanıştığı Çarşamba adındaki esrarengiz yaşlı adamın iş önerisini kabul eder. Artık onun için çalışacak, ufak tefek getir götür işlerini yapacak, bir de patronu ölürse onun başında nöbet tutacaktır. Gölge’nin, kabul ettiği bu çok basit gibi gözüken işin, hayatını nasıl değiştireceğine dair hiç bir fikri yoktur, zaten yaşanacakların da önceden tahmin edilebilmesi hiç bir ölümlü için mümkün değildir.

14 Haziran 2009 Pazar



Başkalaşımlar – Apuleius


Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı

Size yaklaşık 1850 sene öncesinden haberler getirdim.  Kitabın yazarı Madauruslu Apuleius, 125 yılında Kartacalı saygıdeğer bir ailenin çocuğu olarak doğmuş. Saygıdeğer bir hatip olarak ona dair son kayıtlar ise 160 senesini gösteriyor. Gramer, retorik ve felsefe eğitimi görmüş, Atina, Roma, Samos, Hieropolis ve Kartaca’da okumuş, yazmış, söz söylemiş ve gezmiş bir büyük düşünür.

Kitap, Kabalcı Yayınevinin Humanitas serisi altında yayınlanmış, Latince aslından Çiğdem Dürüşken tarafından çevrilmiş. Üstelik format olarak da çok değişik. Kitabın sol taraftaki sayfasında metnin Latince aslı, sağ taraftaki sayfa da ise Türkçe tercümesi yer alıyor. 

Kitabın her sayfasını, hatta her satırını büyük bir zevkle okudum. Toplam 690 sayfalık kitabın (maalesef yarısı Türkçe) hiç bitmemesini dilerken, ilginç bölümlerini de notladım. Bu sebeple bu yazı uzun bir yazı olacak, sizi şimdiden uyarmak isterim.

Kitap, büyü yüzünden yanlışlıkla eşek haline dönüşen genç ve yakışıklı Lucius’un başından geçenleri 11 ayrı bölümde anlatmaktadır. Eşek olan Lucius’ un başı dertten kurtulmamış, çeşitli kereler sahip değiştirmek zorunda kalmış, her yeni sahiple yeni maceralar yaşamış, değişik insanlarla tanışmış, değişik yerlere seyahat etmiş ve gittiği yerlerde değişik hikâyeler dinlemiş ve bu serüvenini de bize anlatmıştır.


Yıldız Tozu – Neil Gaiman


Yazan: nazimo Kategori: Fantastik

Neil Gaiman’la Sandman çizgi romanları vasıtasıyla tanıştım. İnanılmaz yaratıcılığı olan bir yazar. Yıldız Tozu’ nun konusu çok eğlenceli ve çok yaratıcı.

Perili Ülke ile bildiğimiz dünya arasındaki sınırı belirleyen bir duvar vardır, bir de bu duvarın kıyısında kurulu 600 yıllık bir köy. Bu köyün halkı, duvardaki tek açıklığın kıyısında gece gündüz nöbet tutar, duvarın iki yakasının ahalisi birbirine karışmasın diye. Her dokuz yılda bir gün , iki yakanın halkı geleneksel panayır şenliği için bir araya gelir. Bir panayır günü, Dunstan Thorn’un, duvar köyden  Perili Ülke’ye kaçmasıyla ve orada ilk gençlik aşkını yaşamasıyla da hikaye başlar.

Yıllar sonra Dunstan Thorn’ un oğlu, Tristran Thorn da –ki varlığıyla babasının Perili Ülke’ye kaçması arasında şiddetli bir bağlantı vardır- köyün güzeller güzeli kızı Victoria Forrester’a olan aşkını ispatlamak uğruna, kayan bir yıldızı bulup, Victoria’ya getirmek üzere, duvarı aşarak öte tarafa geçecektir. Ama kayan Yıldız’ı bulup ele geçirmek isteyen sadece Tristran Thorn değildir.  Üstelik, diğer heveslilerin yıldızı isteme sebebi hiç de barışçı değildir. İşte bu sebeple, yıldızı bulmak o kadar zor olmasa da, onu duvar köyüne geri getirmek hiç de kolay olmayacaktır. Konu hakkında bundan daha fazlasını söylemeyeceğim. Ama duvarın arkasında uzanan periler diyarının sınırları hakkında bir fikir edinebilmeniz için kitaptan bir bölümü alıntı yapıyorum.

11 Haziran 2009 Perşembe



Otuz Dokuz Basamak - John Buchan


Yazan: nazimo Kategori: Kurgu| Polisiye

Kitabı sabit fikir (!) sitesinde görüp, yanındaki 1001 roman işaretinden dolayı okumak istedim. 1001 roman notunda    
… Roman, casus romanları için bir formül oluşturması açısından önemlidir.  Araba kovalamacalar, özenli kılık değiştirmeler ve bir felaketi önleme görevi. Konunun dramatik dönüşleri, her bir olası müttefikin aynı zamanda olası bir düşman olduğu paranoyak hissine dayanır…”

içerikli daha da detaylandırılmış, üstelik büyük üstat Alfred Hitchcock tarafından filme çekilmiş kitabı okumak istedim.
Fakat, hey hat, bütünüyle hayal kırıklığına uğradım. Aslında satır aralıklarının genişliğinden, harflerin puntosundan ve kitabın sayfa sayısından (110 sayfa) dolayı içime kurt düşmüştü ama, ilk anda fark edemedim.

Kitap akıcı ve oldukça aceleci bir dille bir casusluk öyküsü anlatıyor, ama kitap damakta, romandan ziyade, günlük gazetede casuslukla ilgili yazılmış muhabir haberi tadı bırakıyor. 

7 Mayıs 2009 Perşembe



Çocuk ve Sanat - Kolektif


Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı

Kitabın kapağında sırtına takılan tüylü kanatlarla Rönesans dönemi tablolarında resmedilmiş çocuk meleklere benzetilen uzak bakışlı bir kız çocuğunun siyah beyaz resmi var. Siyah beyaz fotoğrafları oldum olası çok sevmişimdir. Bu nedenle de kitaplığımdaki okunmamış yüzlerce kitabın arasından (abartmıyorum, ucuz kitap satın alma furyası sonrasında kitaplığımda okunmayı bekleyen yüzlerce kitap oldu) bu kitabı seçtim.

Kitap 2003 yılında, çeşitli yazarların çocuk ve sanat hakkında yazdığı yazılardan derlenmiş. Kitabı çok sevdim. Kimi zaman çok eğlenerek, kimi zaman hüzünlenerek, kimi zaman yazıdaki fikre katılarak, kimi zaman yazıdaki fikre katılmayarak, kimi zaman sevmeyerek,  kimi zaman da şaşırarak okudum.

Aşağıda seçtiklerim, beni bir şekilde daha sıkı yakalayan yazılar.

Mario Levi “O Kitaplardaki Çocuk”  (mutluluk veren yazılardan)
İçinde, Cumartesi sabahları erkenden kalkıp, evin kapısına gazete ile birlikte bırakılan 1001 roman dergisini almak için sabırsızlıkla kapıya koşan ve onu ilk iş olarak okuyan çocuk var. Ben 1001 roman dergisini gazeteciden alma zevkine erişen kuşaktan değilim ama, bunu babam yapmış. Ben de küçükken 1001 roman dergilerini ciltletilmiş fasiküllerinden okuma zevkine eriştim.