Kayıp Gül – Serdar Özkan
Yazan: nazimo Kategori: Kurgu
Son zamanlarda hemen hemen gittiğim tüm kitapçıların en çok satanlar
bölümünde “Kayıp Gül” kitabını görüyordum. Sonra bir kaç kez televizyonda yazar
Serdar Özkan’ın katıldığı röportajlara da rastladım. Orada da kitabın bir sürü
dile çevrildiği ve bir sürü ülkede basıldığı, uluslararası bir çok satar olduğu
falan anlatıyordu. Üstelik 3 yaşımdan beri defalarca okuduğum (panik
yok :) 3 yaşındayken babam bana okuyordu, tüm okuma gelişimim normal
şartlar altında gerçekleşti) ve taptığım Küçük Prens’le, ilk gençliğimin başucu
kitabı Martıyla bir kefede tutuluyordu. Kafam karışmadı desem yalan olur, çünkü
ben piyasaya tazyikle pompalanan kitapları okumayı çok sevmiyorum. Kararsız
kaldım ama en sonunda merakım galip geldi, pes ettim ve okumaya karar
verdim. İşte lanet o zaman başladı, cin lambadan kaçtı.
Kitap, Amerika’ da başlayıp,
İstanbul’a kadar uzanan ve oradan tekrar geri dönen bir hat üzerinde, annesinin
ölümünün ardından, varlığını yeni öğrendiği ikiz kız kardeşini arayan, zengin,
güzel, hayatta her şeye sahip olan Diana’nın mistik ( ya da mistik olmaya
çalışan) yolculuğunu anlatıyor. Anlatıyor ama bu güne kadar gördüğüm en basma
kalıp cümlelerle. Hatta cümleler o kadar Amerikan veya İngiliz best seller
romanlarından yapılan çeviri cümlelerine benziyordu ki, acaba kitabın orijinali
İngilizce mi yazılmış, sonra mı Türkçeye çevrilmiş ya da tercümesi kolay olsun
diye mi basmakalıp İngilizce cümlelerin bire bir Türkçe tercümesiyle yazılmış
diye düşündüm. Kimi yerlerde okumaya tahammül bile edemedim.
Yazarın kitapta yarattığı
karakterler derinlikten uzak, iki boyutlu silik karalamalara
benziyor. Mezarlıkta birdenbire bitiveren ölen annenin eski arkadaşı,
parkın sahile bakan kısımda sadece dalga, gökyüzü ve martı resimleri yapan,
Harward’dan terk, hırpani ama yakışıklı ressam. Diana’ ya bilge sözler söyleyecek
olan, parkta her gün aynı yerde, aynı hasırın üstünde bağdaş kurarak dilenen,
küçük siyah gözleriyle sürekli her şeyi inceleyen, kıvırcık, beyaz saçlı zenci
falcı/dilenci. (Ucuz Amerikan filmlerindeki benzer tiplemeler gözlerinizin
önünde resmi geçit yapmaya başladı değil mi?) Karakterler olay yerinde aniden
beliriyorlar, altları doldurulmaksızın, kişilik kazandırılmaksızın söylemesi ya
da yapması gereken neyse söylüyor ve yapıyorlar, konu aktarır gibi, sonra da
sahneden çekiliyorlar.
Bana göre, Kayıp Gül’ün aynı
kefeye konduğu, “Küçük Prens” ve “Martı”nın okuyucuya bir diyeceği, anlatacağı
vardır. Hatta anlatılanlar önünüzde ışık olur, size yeni düşünce patikaları
açarlar. Onun için insanlar onlarca yıldır bu kitapları okurlar, hatta tekrar
tekrar okurlar. Benim bu kitapla Saint Exupery’ nin Küçük Prensi arasında
bulduğum tek ortak nokta “gül” imajıdır. Küçük Prens’ de, yazarın anlatmak
istediği tüm felsefenin üzerine kurulduğu, hikayenin ana fikri olan gül, bu
kitapta, bana göre, Andersen’in “Gül ile Bülbül” adlı
masalında geçtiği ve Avrupa’da doğuya dair mistik bir anlam taşıdığı
için, altı doldurulmaksızın, iki boyutlu bir resim gibi, konu mankeni
olarak kullanılmış. Aynı şekilde, bu kitabın “Martı” ile olan
benzerliği de amatör deniz ressamının boyadığı tuvallere kondurduğu martılardan
ibarettir. Hatta kitapta Richard Bach’ ın “Bir” kitabına da ufak bir selam
sezer gibi oldum.
Aslında “Kayıp Gül” e bu kadar
çok zaman ve yer ayırmayı düşünmüyordum. Ama “Gösteri Peygamberi” ni
okuduktan hemen sonra,
Bkz.: http://entelektuelbaykuslar.blogspot.com.tr/2009/11/gosteri-peygamberi-chuckpalahniuk-yazan.html#more böyle bir pazarlama tuzağına düşmüş olmayı kendime yediremiyorum. Yaşadığım hayal kırıklığından sonra, kitapla ilgili yaptığım araştırmada, internetteki kitap satış sitelerinde, ekşi sözlükte ve bloglarda benimle aynı hayal kırıklığını yaşamış insanların onlarca yorumunu okudum. (Buradan çıkarılan ders: Önce yorumlar okunacak, sonra kitap alınacak. Tersi asla yapılmayacak) Ayrıca aşağıda linkini verdiğim Ezgi Başaran’ın 8 Kasım 2009 tarihli yazısını okuduktan sonra da evrende yalnız olmadığımı anladım. (Maalesef bu da sonradan yaptığım araştırmanın sonucudur)
Bkz.: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12887668.asp?yazarid=341
Bkz.: http://entelektuelbaykuslar.blogspot.com.tr/2009/11/gosteri-peygamberi-chuckpalahniuk-yazan.html#more böyle bir pazarlama tuzağına düşmüş olmayı kendime yediremiyorum. Yaşadığım hayal kırıklığından sonra, kitapla ilgili yaptığım araştırmada, internetteki kitap satış sitelerinde, ekşi sözlükte ve bloglarda benimle aynı hayal kırıklığını yaşamış insanların onlarca yorumunu okudum. (Buradan çıkarılan ders: Önce yorumlar okunacak, sonra kitap alınacak. Tersi asla yapılmayacak) Ayrıca aşağıda linkini verdiğim Ezgi Başaran’ın 8 Kasım 2009 tarihli yazısını okuduktan sonra da evrende yalnız olmadığımı anladım. (Maalesef bu da sonradan yaptığım araştırmanın sonucudur)
Bkz.: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12887668.asp?yazarid=341
Sözün özü; her gördüğün “uluslararası best seller” amblemli kitabı baban
sanma.
Etiketler: Kayıp Gül, Serdar Özkan
"Kayıp Gül – Serdar
Özkan" için 7 Yorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder