Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı
Önemsiz Adamın Günlüğü; dönemin ünlü komedyeni, oyun yazarı ve bestecisi George Grossmith ve kardeşi ressam Weedon Grossmith tarafından, o günlerde çok revaçta olan ünlülerin ve aristokratların hayat hikayelerine nazire olarak yazılmış ve 1888-1889 yılları arasında İngiliz mizah dergisi Punch’da tefrika halinde yayınlanmıştır.
Önemsiz Bir Adamın
Günlüğü’ndeki “önemsiz adam”ın adı Charles Pooter’dir. Kendisi karısı ile
birlikte bir banliyöde oturan ve Londra’da memur olarak çalışan orta yaşlı,
orta sınıftan, beyaz ırka mensup bir adamdır. Bir oğlu vardır. En büyük amacı
oğlunu da kendi çalıştığı şirkette işe yerleştirebilmektir.
Charles Pooter bir gün başından geçen olaylarla ilgili olarak günlük tutmaya karar verir. Tuttuğu günlük; yaşadığı hayat gibi heyecandan çok uzak, sıradanlığa çok yakındır. Charles Potter; kısa, yalın ve basit cümlelerle tuttuğu günlüğünde; yeni taşındığı evinde, karısı, sonradan yanlarına taşınan oğlu, evdeki hizmetçileri, komşuları, banliyö esnafıyla olan ilişkilerini anlatmaktadır. Kitaptaki çizimler Weegon Grossmith’e aittir.
“Neden günlüğümü yayımlamayacakmışım ki? Her türlü yayın organında daha evvel adlarını dahi duymadığım insanların hatıralarının basıldığını gördüm; sırf “önemli bir adam” olmadığım için benim günlüğüm neden ilginç olmayacakmış, doğrusu bunu kesinlikle anlayamıyorum. Tek pişmanlığım, defter tutmaya gençliğimde başlamamış oluşumdur.”
Charles Pooter; günlüğünde
başından geçen olayları büyük bir ciddiyetle anlatır. Anlatılan olayların
sıradanlığına karşın, olaylara atfedilen ciddiyet günlüklerdeki mizah olgusunu
yaratmaktadır. Günlükte anlatılan olaylardan, sosyal hayatın işleyişine dair
bir sürü ip ucu çıkarabiliyoruz. Çalışma hayatında ast üst ilişkisi, resmi
davetler, ispiritizma, dönemin dekorasyon anlayışı, baba oğul kuşak çatışması,
babanın gözünden oğlunun yaşadığı kadın erkek ilişkisine bakış, giyim, kuşam
moda anlayışı, arkadaşlık ilişkileri ve bana en ilginç gelen haberleşme
maksatlı mektuplaşma trafiği. Kasaba etin sipariş edilmesi, sütün,
yumurtanın siparişi, çitin tamir ettirilmesi, badananın yaptırılması,
çamaşırların yıkamaya, elbiselerin kuru temizlemeye gönderilmesi vs. hepsi de
başlı başına takip edilmesi gereken, esnafla arada hassas bir denge kurmayı
gerektiren önemli işler. Günlükleri okurken satırların arasında, soğuk İngiliz
esprilerinin de izlerine de sık sık rastlıyorsunuz.
25 Nisan: Brickwell, karısının yeni satın aldığı Pinkford emaye boyasıyla harikalar
yarattığını anlattığından, bahsi geçen boyayı ben de kullanmaya karar verdim.
Eve dönerken kırmızı renginden iki kutu aldım. Çayımı alelacele içtim, bahçeye
çıktım ve birkaç saksı boyadım. Carrie’ye - Bayan Potter – seslendim, o da
bana şöyle dedi: “Hep yeni bir manyaklık bulursun zaten.” Fakat
saksıların çok güzel göründüğünü itiraf etmeden de duramadı. Yukarıya,
hizmetçinin odasına çıktım, odadaki lavaboyu, havluluğu, çekmece sandığını
boyadım. Bana kalırsa olağanüstü güzel oldu, ancak ayak takımının nasıl zevk
yoksunu mahluklardan müteşekkil olduğunu kanıtlamak istercesine, Sarah –
hizmetçi- bunları gördüğünde hiç sevinmeyip şöyle demekle yetindi. “Eski
halleri çok güzeldi.”
26 Nisan:
Biraz daha kırmızı renk emaye boyası aldım. (bana kalırsa kırmızı renklerin en
güzelidir.) ve kömür kovasıyla cildi neredeyse çürümüş vaziyette olan
Shakespeare kitaplarımızın arkalarını boyadım.
27 Nisan: Banyo küvetini kırmızıya boyadım, elde ettiğim sonuç çok hoşuma gitti.
Maalesef Carrie küvetin yeni halini beğenmedi, bu konuda biraz konuştuk. Küveti
boyamadan evvel bunu kendisine danışmam gerektiğini, daha önce bir küvetin
kırmızıya boyandığını hiç duymadığını söyledi. Cevap olarak şöyle dedim: “Bu
bir zevk meselesidir.”
29 Nisan Pazar: Feci bir baş ağrısıyla uyandım, nezle olacağım galiba. Carrie, tam
kendisine yakışan ters bir edayla, bunun adının nezle değil, “boya hastalığı”
olduğunu, son bir kaç günü burnumu boya kabından çıkarmadan geçirdiğimden bu
hastalığa yakalandığımı söyledi. Neyim olduğunu ondan herhalde daha iyi
bileceğimi kendisine kararlı bir şekilde anlattım. İçim ürperdi. Banyo küvetini
suyla doldurmaya, suyu da dayanabildiğim en yüksek sıcaklığa kadar ısıtmaya
karar verdim. Bir süre hareketsiz biçimde küvetin içinde yattım.
Bu günlüklerin bu kadar ünlü olmasında bence Punch gibi efsane haline gelmiş bir dergide yayınlanmış olmalarının da büyük etkisi var.
Punch dergisi Kraliçe
Victoria’nın tahta çıkışından dört sene sonra, 17 Temmuz 1841 yılında
İngiltere’de yayımlanmaya başladı. “Ezilenlerin destekçisi, zenginlerin
kabusu” sloganıyla yaklaşık yüz altmış sene boyunca yayımlanan dergi
Londra’da yaşayan orta sınıfa hitap ediyordu. Derginin kurucuları ağaç oymacısı
Ebenezer Landells ve yazar Henry Mayhew’dur. İlk sayı Fransız hiciv dergisine
atıfta bulunmak üzere “The London Charivari” alt başlığıyla çıkmıştır.
Punch dergisini önemli yapan unsurlardan birisi de “punch masası”dır.
Punch çalışanları, yemek
yemeği, şarap içmeyi ve puro tüttürmeyi seven insanlar oldukları için farkında
olmadan 150 yıl sürecek bir gelenek başlattılar; haftalık personel
toplantılarını büyük bir masada yemek eşliğinde yaptılar.
İlk zamanlar yemekli
toplantılar Ludgate Hill’de yayıncının kayınbiraderinin işlettiği bir pubda
yapılıyordu. Punch masası toplantılarının, oturmuş bir gelenek halini almasının
1850’li yıllarda, toplantıların ofiste yemekli olarak yapıldığı döneme
rastladığı düşünülmektedir. Punch dergisi 1865 yılında yeni binasına
taşındığında, bu gelenek dergi kültürüne iyice yerleşmiş ve punch masası
kendine ait yemek salonuna yerleştirilmişti.
Masanın büyük görüntüsü için bknz: http://www.punch.co.uk/table.html
Zaman içinde de bu masada
oturan yazar, çizer ve konuklar masaya isimlerini kazımışlardı. Editöryel
toplantıların yemek masasında yapılması 1969 yılına kadar devam etti.
1969 yılında derginin editörü William Davis derginin yemek masasında
hazırlanmasına son verdi. O tarihten sonra punch masası yemekleri; personel ve
masanın diğer müdavimleri için dışarıdan gelen önemli konuklarla buluşma yeri
oldu. Konuklar arasında kimler yoktu ki; yazarlar, aktörler, iş adamları hatta
Kraliyet ailesi üyeleri.
Punch masasının tek kadın
misafiri, 150 yıllık erkek egemen geleneği bozan Margaret Teacher’dır. Demir
Lady 1975 yılında Punch masasına konuk olmuştur.
Dergi 160 yıllık bir serüvenin ardından 2002 yılında yayın hayatına son
vermiştir.
Bu arada Charles Pooter’in günlükler devam ediyor. http://www.charlespooter.com/ adresinden günlükleri takip edebilirsiniz. Günlükteki
son tarih 19.04.2010.
Meraklısına not:
George Grossmith: 9 Aralık 1847’de Londra’da doğdu. Kuzey Londra’da Collegiate School’da
eğitim gördü ve gazetecilik yaptı. İlk defa 1870 yılında sahneye çıktı ve
İnsani Tuhaflıklar isimli bir gösteri sundu. Bu gösteriyi babası kaleme
almıştı. Ertesi yıl turneye çıktı ve 70’li yılların ortalarında ünlü bir
komedyen olarak isim yaptı. Piyano eşliğinde Florance Marryat’la İkimizin
Arasında isimli bir gösteri hazırladı. Artık zengin, sosyetik insanların
evlerine gidiyor, küçük gruplar için özel müzikli gösteriler düzenliyordu.
Dönemin eğlence ve sahne dünyasının en önde gelen isimleri olan W.S. Gilbert ve
Arthur Sullivan onu seyrettikten sonra Büyücü isimli yeni operetlerinde
oynaması için rol teklif ettiler.
Yavaş yavaş 19. yüzyıl sonu
Londra eğlence hayatının en aranan isimlerinden biri haline gelen Grossmith,
1890 sonbaharında Balmoral Sarayı’nda Kraliçe Viktorya’ya özel bir gösteri de
yaptı. Dönemin sinik, saldırgan ve çok satan dergisi Punch’a, erkek kardeşi
Weedon’la düzenli olarak gönderdikleri yazıları 1892’de bir kitap haline
getirdiler. Ancak hayatı sahnelerde geçen George Grossmith artık yorulmuştu.
Yirminci yüzyılın başlamasıyla kendini emekliye ayırdı. Bir Sosyete
Soytarısının Hatıraları (1888) ve bunun devamı niteliğindeki Piyano ve Ben
(1910) başlıklı iki kitabı daha vardır. 1912 yılında Kent şehrinde ölmüştür.
Film Meraklısına Not:
Kitap ilk olarak 1964 yılında
televizyon için Ken Russell tarafından filme çekilmiş. Kitabın ikince
kez filme alınması ise 2007 yılında olmuş. Kitapla aynı adı
taşıyan ikinci film de İngiliz Yapımı. Mr. Pooter rolünü Hugh
Bonneville oynuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder