20 Nisan 2010 Salı


Önemsiz Bir Adamın Günlüğü – Weedon ve George Grossmith

Yazan: nazimo Kategori: Kategori Dışı

Önemsiz Adamın Günlüğü; dönemin ünlü komedyeni, oyun yazarı ve bestecisi George Grossmith ve kardeşi ressam Weedon Grossmith tarafından, o günlerde çok revaçta olan ünlülerin ve aristokratların hayat hikayelerine nazire olarak yazılmış ve 1888-1889 yılları arasında İngiliz mizah dergisi Punch’da tefrika halinde yayınlanmıştır.

Önemsiz Bir Adamın Günlüğü’ndeki “önemsiz adam”ın adı Charles Pooter’dir. Kendisi karısı ile birlikte bir banliyöde oturan ve Londra’da memur olarak çalışan orta yaşlı, orta sınıftan, beyaz ırka mensup bir adamdır. Bir oğlu vardır. En büyük amacı oğlunu da kendi çalıştığı şirkette işe yerleştirebilmektir.

Charles Pooter bir gün başından geçen olaylarla ilgili olarak günlük tutmaya karar verir. Tuttuğu günlük; yaşadığı hayat gibi heyecandan çok uzak, sıradanlığa çok yakındır. Charles Potter; kısa, yalın ve basit cümlelerle tuttuğu günlüğünde; yeni taşındığı evinde, karısı, sonradan yanlarına taşınan oğlu, evdeki hizmetçileri, komşuları, banliyö esnafıyla olan ilişkilerini anlatmaktadır. Kitaptaki çizimler Weegon Grossmith’e aittir.

Neden günlüğümü yayımlamayacakmışım ki? Her türlü yayın organında daha evvel adlarını dahi duymadığım insanların hatıralarının basıldığını gördüm; sırf “önemli bir adam” olmadığım için benim günlüğüm neden ilginç olmayacakmış, doğrusu bunu kesinlikle anlayamıyorum. Tek pişmanlığım, defter tutmaya gençliğimde başlamamış oluşumdur.”
Charles Pooter; günlüğünde başından geçen olayları büyük bir ciddiyetle anlatır. Anlatılan  olayların sıradanlığına karşın, olaylara atfedilen ciddiyet günlüklerdeki mizah olgusunu yaratmaktadır. Günlükte anlatılan olaylardan, sosyal hayatın işleyişine dair bir sürü ip ucu çıkarabiliyoruz. Çalışma hayatında ast üst ilişkisi, resmi davetler, ispiritizma, dönemin dekorasyon anlayışı, baba oğul kuşak çatışması, babanın gözünden oğlunun yaşadığı kadın erkek ilişkisine bakış, giyim, kuşam moda anlayışı, arkadaşlık ilişkileri ve bana en ilginç gelen haberleşme maksatlı mektuplaşma trafiği. Kasaba etin  sipariş edilmesi, sütün, yumurtanın siparişi, çitin tamir ettirilmesi, badananın yaptırılması, çamaşırların yıkamaya, elbiselerin kuru temizlemeye gönderilmesi vs. hepsi de başlı başına takip edilmesi gereken, esnafla arada hassas bir denge kurmayı gerektiren önemli işler. Günlükleri okurken satırların arasında, soğuk İngiliz esprilerinin de izlerine de sık sık rastlıyorsunuz.

25 Nisan: Brickwell, karısının yeni satın aldığı Pinkford emaye boyasıyla harikalar yarattığını anlattığından, bahsi geçen boyayı ben de kullanmaya karar verdim. Eve dönerken kırmızı renginden iki kutu aldım. Çayımı alelacele içtim, bahçeye çıktım ve birkaç saksı boyadım. Carrie’ye - Bayan Potter – seslendim, o da bana şöyle dedi: “Hep yeni bir manyaklık  bulursun zaten.” Fakat saksıların çok güzel göründüğünü itiraf etmeden de duramadı. Yukarıya, hizmetçinin odasına çıktım, odadaki lavaboyu, havluluğu, çekmece sandığını boyadım. Bana kalırsa olağanüstü güzel oldu, ancak ayak takımının nasıl zevk yoksunu mahluklardan müteşekkil olduğunu kanıtlamak istercesine, Sarah – hizmetçi- bunları gördüğünde hiç sevinmeyip şöyle demekle yetindi. “Eski halleri çok güzeldi.”




 26 Nisan: Biraz daha kırmızı renk emaye boyası aldım. (bana kalırsa kırmızı renklerin en güzelidir.) ve kömür kovasıyla cildi neredeyse çürümüş vaziyette olan Shakespeare kitaplarımızın arkalarını boyadım.

27 Nisan: Banyo küvetini kırmızıya boyadım, elde ettiğim sonuç çok hoşuma gitti. Maalesef Carrie küvetin yeni halini beğenmedi, bu konuda biraz konuştuk. Küveti boyamadan evvel bunu kendisine danışmam gerektiğini, daha önce bir küvetin kırmızıya boyandığını hiç duymadığını söyledi. Cevap olarak şöyle dedim: “Bu bir zevk meselesidir.”

29 Nisan Pazar: Feci bir baş ağrısıyla uyandım, nezle olacağım galiba. Carrie, tam kendisine yakışan ters bir edayla, bunun adının nezle değil, “boya hastalığı” olduğunu, son bir kaç günü burnumu boya kabından çıkarmadan geçirdiğimden bu hastalığa yakalandığımı söyledi. Neyim olduğunu ondan herhalde daha iyi bileceğimi kendisine kararlı bir şekilde anlattım. İçim ürperdi. Banyo küvetini suyla doldurmaya, suyu da dayanabildiğim en yüksek sıcaklığa kadar ısıtmaya karar verdim. Bir süre hareketsiz biçimde küvetin içinde yattım.

punch or the london charivari ile ilgili görsel sonucu
Elimi suyun yüzeyinden bir parça dışarı çıkardığımda ömrüm boyunca yaşadığım en büyük korkuya kapıldım. Bir düşünsenize, elimin kanla kaplı olduğunu görmekteydim… İlk aklıma gelen şey, atar damarımın patladığıydı; birazdan ölecektim, küvet kanımla doluyordu; biraz sonra tıpkı Madam Tussaud müzesinde gördüğüm Marat gibi, bu küvetin içinde cansız vaziyette bulunacaktım… Aklıma gelen ikinci şey; zili çalmak oldu, ama sonra çalacak bir zilimiz olmadığını hatırladım. Üçüncü düşüncem ise şu oldu: Bu içinde yüzdüğüm, kaynar suya karışan emaye boyasından başka bir şey değildi. Küvetten çıktım. Kıpkırmızıydım, tıpkı şehrin doğusundaki bir tiyatroda seyrettiğim kızılderiliye benzemiştim. Carrie’ye bu konu hakkında tek kelime dahi etmemeye karar verdim. Pazartesi günü küveti beyaza boyaması için Fermerson’u çağıracağım.

Bu günlüklerin bu kadar ünlü olmasında bence Punch gibi efsane haline gelmiş bir dergide yayınlanmış olmalarının da büyük etkisi var.



Punch dergisi Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışından dört sene sonra, 17 Temmuz 1841 yılında İngiltere’de yayımlanmaya başladı. “Ezilenlerin destekçisi, zenginlerin kabusu” sloganıyla yaklaşık yüz altmış sene boyunca yayımlanan dergi Londra’da yaşayan orta sınıfa hitap ediyordu. Derginin kurucuları ağaç oymacısı Ebenezer Landells ve yazar Henry Mayhew’dur. İlk sayı Fransız hiciv dergisine atıfta bulunmak üzere “The London Charivari” alt başlığıyla çıkmıştır.

Punch dergisini önemli yapan unsurlardan birisi de “punch masası”dır.

Punch çalışanları, yemek yemeği, şarap içmeyi ve puro tüttürmeyi seven insanlar oldukları için farkında olmadan 150 yıl sürecek bir gelenek başlattılar; haftalık personel toplantılarını büyük bir masada yemek eşliğinde yaptılar.
İlk zamanlar yemekli toplantılar Ludgate Hill’de yayıncının kayınbiraderinin işlettiği bir pubda yapılıyordu. Punch masası toplantılarının, oturmuş bir gelenek halini almasının 1850’li yıllarda, toplantıların ofiste yemekli olarak yapıldığı döneme rastladığı düşünülmektedir. Punch dergisi 1865 yılında yeni binasına taşındığında, bu gelenek dergi kültürüne iyice yerleşmiş ve punch masası kendine ait yemek salonuna yerleştirilmişti.

Masanın büyük görüntüsü için  bknz: http://www.punch.co.uk/table.html
Zaman içinde de bu masada oturan yazar, çizer ve konuklar masaya isimlerini kazımışlardı.  Editöryel toplantıların yemek masasında yapılması  1969 yılına kadar devam etti. 1969 yılında derginin editörü William Davis derginin yemek masasında hazırlanmasına son verdi. O tarihten sonra punch masası yemekleri; personel ve masanın diğer müdavimleri için dışarıdan gelen önemli konuklarla buluşma yeri oldu. Konuklar arasında kimler yoktu ki; yazarlar, aktörler, iş adamları hatta Kraliyet ailesi üyeleri.  
Punch masasının tek kadın misafiri, 150 yıllık erkek egemen geleneği bozan Margaret Teacher’dır. Demir Lady 1975 yılında Punch masasına konuk olmuştur.

Dergi 160 yıllık bir serüvenin ardından 2002 yılında yayın hayatına son vermiştir.
Bu arada Charles Pooter’in günlükler devam ediyor. http://www.charlespooter.com/ adresinden günlükleri takip edebilirsiniz. Günlükteki son tarih 19.04.2010.
george grossmith ile ilgili görsel sonucu

Meraklısına not:
George Grossmith: 9 Aralık 1847’de Londra’da doğdu. Kuzey Londra’da Collegiate School’da eğitim gördü ve gazetecilik yaptı. İlk defa 1870 yılında sahneye çıktı ve İnsani Tuhaflıklar isimli bir gösteri sundu. Bu gösteriyi babası kaleme almıştı. Ertesi yıl turneye çıktı ve 70’li yılların ortalarında ünlü bir komedyen olarak isim yaptı. Piyano eşliğinde Florance Marryat’la İkimizin Arasında isimli bir gösteri hazırladı. Artık zengin, sosyetik insanların evlerine gidiyor, küçük gruplar için özel müzikli gösteriler düzenliyordu. Dönemin eğlence ve sahne dünyasının en önde gelen isimleri olan W.S. Gilbert ve Arthur Sullivan onu seyrettikten sonra Büyücü isimli yeni operetlerinde oynaması için rol teklif ettiler.
Yavaş yavaş 19. yüzyıl sonu Londra eğlence hayatının en aranan isimlerinden biri haline gelen Grossmith, 1890 sonbaharında Balmoral Sarayı’nda Kraliçe Viktorya’ya özel bir gösteri de yaptı. Dönemin sinik, saldırgan ve çok satan dergisi Punch’a, erkek kardeşi Weedon’la düzenli olarak gönderdikleri yazıları 1892’de bir kitap haline getirdiler. Ancak hayatı sahnelerde geçen George Grossmith artık yorulmuştu. Yirminci yüzyılın başlamasıyla kendini emekliye ayırdı. Bir Sosyete Soytarısının Hatıraları (1888) ve bunun devamı niteliğindeki Piyano ve Ben (1910) başlıklı iki kitabı daha vardır. 1912 yılında Kent şehrinde ölmüştür.


Weedon Grossmith ile ilgili görsel sonucu
Weedon Grossmith: 1852 yılında doğdu. Gençliğinde ressam olmayı istiyordu. Kraliyet Akademi’nde eğitim gördükten sonra eserleri Grosvenor Gallery’de sergilendi. 1880’li yıllarda bir tiyatro kampanyasıyla Amerika’yı gezdi. Önemsiz Bir Adamın Günlüğü kitabı içerisindeki çizimler ona aittir. 1896’da Gemişi Olan Bir Kadın isimli romanı, beş sene sonra da Davet Gecesi başlıklı oyunu yayımlandı. 1919 yılında Londra’ da öldü.





Film Meraklısına Not:
Kitap ilk olarak 1964 yılında televizyon için Ken Russell tarafından filme çekilmiş. Kitabın ikince kez filme alınması ise 2007  yılında olmuş. Kitapla aynı adı taşıyan ikinci film de  İngiliz Yapımı. Mr. Pooter rolünü  Hugh Bonneville oynuyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder