Değil Efendi’nin Renk ve Korku
Meselleri – İsmail Güzelsoy
Yazan: nazimo Kategori: Kurgu
Biz -okuyucu- bu hikayeyi son meddah ya da kendisinin deyişiyle meselperdaz
Değil Efendi’nin ağzından, bir çadır tiyatrosunda, temaşacıların arasında
dinlemekteyiz. Dinlediğimiz sadece bir öykü değil. Değil Efendi de sıradan bir
meselperdaz değil. O çok güzel hikaye anlatan, sadece hikaye anlatmakla da
kalmayıp, hikayesini konuya bağlı küçük göz boyuma oyunlarıyla da şenlendiren
bir halk filozofu. Değil Efendi meselinin en başında temaşacıları Tanrı’nın en
önce yarattığı “Hiç” ve sonra Hiçliği doldurmak için yarattığı “Şey” ile
yüzleştiriyor. Sonra da Şey’i renklerle beziyor. Hiç’i de, Şey’i de, Renkler’i
de gözümüzde öyle bir canlandırıyor ki, kendimizi ilk dakikadan, tıpkı
çadırdaki diğer temaşacılar gibi Değil Efendi’nin çekim gücüne hevesli bir
şekilde bırakıyoruz.
Bu kitabın, ya da Değil
Efendi’nin dediği gibi meselin baş kahramanlarını Sincap adlı kitaptan
tanıyoruz. Komünist şair İsmail Sof ve onun trende tanıştığı kalpazan Sincap.
Sincap, peşinde MİT’in adamları bulunan İskender Sof’a kaçmak için kendi
memleketi Iğdır’a gitmesini önerir. Kışın bu zamanlarında Aras nehri
donmaktadır ve buradan Rus sınırını geçmek çok kolay olacaktır. İsmail Sof, Sincap’ın
teklifini kabul eder ve Sincap’la beraber Iğdır’a gelirler.
Trende yol alırken, İskender
tüm hayatı boyunca bir sır olarak sakladığı, kimselere anlatamadığı garip
sakatlığını Sincap’a anlatır. İskender çocukluğunda geçirdiği bir kazadan sonra
renkleri görme yetisini kaybetmiştir ve o bunu kimselere hatta annesine bile
söyleyememiştir. Hayat onun için üzerinde pastel renklerle hafif
gölgelendirilmeler yapılmış siyah beyaz fotoğraf tadındadır. Yıllar sonra tam
da burada neden bu sırrını Sincap’a anlatır? Belki de sonun başlangıcına
gelmeden önce sırtındaki ağır yükü birileriyle paylaşma ihtiyacından….
Iğdır İskender’in renklere
yeniden kavuştuğu yer olacaktır. Şehrin ileri gelenlerinden, lafına sözüne
hürmet edilen Ahund’un torunu Nuh’un çok özel bir yeteneği vardır.
Renkleri bizim gördüğümüz gibi algılamamaktadır. Nuh renkleri görmeden, onları
dokunarak da algılayabilmektedir. Renklerle yaptığı resimler
olağanüstüdür. Nuh’un çizdiği resimler İskender’in gözündeki siyah beyaz
perdeyi kaldıracak, onu tekrar renklere kavuşturacaktır.
İskender Iğdır’a vardığında
aslında ortalık çok karışıktır. Önce kaymakam, sonra da telgraf memuru vampir
olduğu iddia edilen bir şeyin saldırısına uğramış, dolayısıyla köyde gelen
telgrafları okuyabilecek kimse yoktur. Ayrıca elektrikler kesilmiş, kar
nedeniyle de köye gazete ulaşamamaktadır. Aslında bu çok iyi bir haberdir,
İskender’in firari olduğu bilgisinin belli bir süre için köye ulaşma şansı
yoktur.
Sincap’ın dostları İskender’e
kaçması için yardım edeceklerdir. Çılgınlık yapma hakkını gençliğinde
kullanıp, köyün tam ortasına İstanbul Boğazında gördüğü ve aşık olduğu boğaz
konağının aynısını yaptıran yaşlı Ahund, torunu Nuh, el oyuncakları yapan oğlu
Hayati, umumhane işleten Sarıcakarı, okuduğu kitaplardaki karakterlere bürünen
Iğdır’ın delisi Ninno. El birliğiyle, köye haber ulaşmadan, İskender ve
Sarıcakarı’nın evinde karşılaşıp aşık olduğu sevgilisini, MİT Osman ve
elemanlarına çaktırmadan Aras’ın öte kıyısına geçirmek için çabalarlar.
Devletin Iğdır’daki eli MİT Osman
nevi şahsına münhasır bir adamdır. En büyük düşmanı komünist Moskoflardır ve
komünistlerin gizli amacının Türkiye’deki mıknatıs kaynaklarını ele geçirmek
olduğunu çok iyi bilmektedir. Ah bir de bunu Ankara’ya anlatabilse! Defalarca
rapor yazmasına karşın, Ankara’dan beklediği ilgiyi görememiştir.
Acaba Sincap ve dostlarının
çabası İskender’i kaçırmaya yetecek midir, köye Ankara’dan beklenen kötü haber
gelecek midir, köyün vampiri kimdir ve İskender’in Iğdır’da gördüğü doğan
güneş; Sincap’ın dediği gibi “Türkiye’de doğan ilk güneş” midir, yoksa
İskender’in dediği gibi “Son güneş” mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder