Yazan: Marsha Norman
Çevirmen: Yıldırım Türker
Yönetmen: Yeşim Özsoy
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Dekor Tasarımı: Selim Cinisli
Ses Efekt Tasarımı: Çağrı Beklen
Oyuncular: Lale Mansur, Gizem Aldemir
Bu akşam Ankara Sanat Tiyatrosu Baba Sahne'ye konuk geldi. Marsha Norman'ın yazdığı oyun aynı evde yaşayan anne ve kızın bir akşamını anlatıyor. Sara hastası olan kız, kocasından boşandıktan sonra annesinin evine yerleşmiş (şimdi yazarken tam olarak hatırlayamıyorum belki de evliliğinde de orada oturuyordu) ve evden hiç çıkmadan dört duvar arasında yaşamını sürdürmektedir. Anne ise zaman içinde kızına bağımlı bir hayat tarzı geliştirmiştir. Ev işleri, annenin kişisel bakımı, kızın sorumluluğundadır.
O akşam da anne kızın her zaman yaşadığı rutin akşamlardan biri gibi gözükse de kızın hayatıyla ilgili aldığı çok önemli bir kararı annesine açıklamasıyla akşam bambaşka bir yöne evriliyor. Anne ve kız aralarındaki ilişki özelinden yaşam, ölüm, sevgi, aile üzerine gerilimli bir hesaplaşmaya giriyorlar. Birbirlerini seviyorlar mı, birbirlerine bağlılar mı, yoksa nefret mi ediyorlar? Kim anne, kim evlat? Kim kimin yükünü taşıyor? Ve gece ilerledikçe kızın aldığı karar nedeniyle ortaya çıkan korku ve çaresizlik duygusuyla birlikte gittikçe artan gerilim. Ve annenin kızına söylediği "senin hep benim olduğunu düşünmüştüm"cümlesi ve bu cümleden bana kalan soru: Birisinin hep senin olduğuna inanırsan ona nasıl davranırsın?
Anneyi oynayan Lale Mansur ile kızı oynayan Gizem Aldemirli sahnede uyumlu bir ikili olmuşlar. Ama sanki Gizem Aldemir oyundaki karakter için biraz genç kalmıştı. Oyunun başlarındaki anne kızı seyrederken zihnimde bir anne kız profili yarattım. Fakat sonra kızın ufak tefek soygunlar yapan, sokak serserisi bir oğlu olduğunu öğreniyoruz. Bunu öğrenince zihnimde canlandırdığım evlat profiliyle sahnedeki kadın birbiriyle pek örtüşmedi. Kadın o yaşta bir oğlu olacak yaşta gözükmüyordu. Elimde değil, ben takılıyorum böyle şeylere. Bu yaş sorunsalını bir kenara bırakırsak, Gizem Aldemirli'nin gerçekten çok iyi bir performans sergilediğini söyleyebilirim. Lale Mansur'un oynadığı annenin gece boyunca kızına karşı verdiği tepkileri çok inandırıcı bulamadım maalesef. Bana çok gerçek gelmedi.
Doğrusunu söylemek gerekirse metnin kendisi beni sahnede izlediğim oyundan çok daha fazla etkiledi. Metin gerçekten çok sarsıcı, hatta yıkıcı. Yazar Marsha Norman bu oyunla Plutser ödülü kazanmış. Bir anne olarak oyun bittikten sonra bayağı bir zaman anne ve kızın yaşadıklarını anne gözünden düşündüm durdum. Yani demem o ki, oyunun sahnelenmesi sanki bu metin için biraz zayıf kalmıştı. Ama AST İstanbul'a geldiyse görmeden de olmazdı.
Ben bir de oyunun afişine takıldım. Afiş sanki başka bir oyunun afişi gibi duruyor. Oyundaki karakterlerin ruhuyla afişteki kadınlar birbirine benzemiyor. O fotoğraftaki kadınlar mutlu bir oyunun kadınları.
Bir de niye İstanbul'a gelirken oyun broşürlerini de getirmemişler?
Sizlere Not: Sahnelerde neler olduğunu Facebook'da entelektüelbaykuşlar isimli sayfamdan takip edebilirsiniz. Instagramda ebru_tarm adresindeyim.
Meraklısına Video: Kendi çektiğim selam videsosu
Merhabalar;
YanıtlaSilOyunun metni ne kadar güzelse reji o kadar kötüydü. Anneyi hiç beğenmedim. Kız bir tık daha iyiydi. Açıkçası oyunda tek beğendiğim kısım mutfak oldu. )