Körleşme – Elias Canetti
Yazan: nazimo Kategori: Kurgu
Bu kitabı okurken çok
zorlandım. Nedenlerini ilerleyen satırlarda anlatacağım. Bu yazıyı yazarken de
aynı sebeple çok zorlandım. Kitap hakkında düşündüklerimi nasıl ifade edeceğime
karar vermek çok güç oldu. Bu nedenle öncelikle kitabın arka kapağındaki tanıtım
yazısını sizlerle paylaşmak istedim.
“Körleşme, düşünce ile
gerçeklik arasındaki sürekli savaşımın görkemli bir simgesidir; dünya
kargaşasındaki insanoğlunun yükselişini ve çöküşünü dile getiren bir
anıt-romandır. Çağımız edebiyatının ağırlık noktalarını oluşturan tek bir konu
yoktur ki, bu romanda işlenmiş olmasın. Körleşme, gerçekte büyük bir dehşetin
romanıdır; görünüşteki bireysel boyutlar içerisinde, körleşmiş düşünce ve
körleşmiş toplum gibi ana temellerden kaynaklanan, bu körleşmenin korkunç sonuçlarını
sergileyen bir çağdaş destandır. Yarı cehennem, yarı dünya dekorlarından oluşma
bir sahnede Canetti’ nin gözler önüne serdiği, gerçekte tüm yanılsamaları,
düşünceleri ve egemen değer yargılarıyla, bütün bir kültürün çöküşünden başka
bir şey değildir.”
Kitabın ana karakteri 40
yaşlarındaki ünlü Sinolog (doğu dilleri bilimcisi) Peter Kein. Tanımlanması zor
bir insan. Tüm hayatını çalışmalarına adamış. Fakat adanmışlığının altında ulvi
değerler yok. Hayatını otizme varacak derecede bir rutinlik içinde yaşıyor.
Kitapları konusunda takıntılı. Babasından kalan mirasın büyük bir bölümünü
sahip olduğu 25.000 kitaplık kütüphanenin kurulmasına harcamış. Her sabah aynı
saatte, kahvaltısını yaptıktan sonra, yanına bir çanta dolusu kitap alarak,
şehirdeki kitapçı vitrinlerine bakmaya çıkıyor. Yaklaşık bir saat boyunca
şehirde turluyor. Çantayı da aşağıda anlatıldığı şekilde taşıyor. Zaten
kitapları nasıl taşıdığını okuduğunuzda ondaki saplantıyı da rahatlıkla fark
ediyorsunuz.
“Çantayı taşımak için özel bir tutuş biçimi bulmuştu. Bu tutuş biçimi, bastırırken gövdesinin elden geldiğince geniş bir alanının çantaya değmesini sağlıyordu. Kaburga kemikleri, incecik kötü dikimli giysilerinin altında çantanın dokunuşunu duyardı. Kolunun omzundan dirseğe değin uzanan bölümü, çantanın yan tarafındaki girintiyi tümüyle örter, tıpatıp uyardı oraya. Dirsekten bileğe dek olan bölümle de, çantayı altından desteklerdi. Yelpaze gibi açılan parmakları, derinin yüzeyinin her bir noktasında tutkuyla dolaşırdı.”
Daha sonra da, evine dönüp,
çalışma masasının başına geçiyor ve tüm gününü çalışmaya ayırıyor. Üstelik
çalışmalarını paraya çevirmeye de ihtiyaç duymuyor. Hatta okullardan gelen
öğretim üyeliği tekliflerini de geri çeviriyor. Çünkü öğretmenlik için ayırması
gereken zaman çalışmalarından çalınmış zaman demek. Çalışmalarını
sempozyumlarda asla kendisi sunmuyor, diğer bilim adamlarını bile kendisiyle
muhatap olmak için yeterli görmüyor.
Kien, ihtiyaçlarının karşılanması, yemeğinin pişirilmesi ve özellikle de kitaplarının bakımının yapılması için bir yardımcıya ihtiyaç duyuyor. Böylece hayatına hizmetçisi Therese giriyor. Sekiz sene boyunca, yukarıda bahsettiğimiz rutinleri bozulmaksızın bu insanlar, birbirlerine gereksiz tek bir söz söylemeksizin aynı evin içinde birbirlerine hiç değmeden yaşıyorlar.
Kien, ihtiyaçlarının karşılanması, yemeğinin pişirilmesi ve özellikle de kitaplarının bakımının yapılması için bir yardımcıya ihtiyaç duyuyor. Böylece hayatına hizmetçisi Therese giriyor. Sekiz sene boyunca, yukarıda bahsettiğimiz rutinleri bozulmaksızın bu insanlar, birbirlerine gereksiz tek bir söz söylemeksizin aynı evin içinde birbirlerine hiç değmeden yaşıyorlar.
Kien hiç istemediği halde,
hizmetçisine okuması için bir kitap ödünç vermek zorunda kalıyor ve zor da
olsa, eskiliğinden dolayı nefret ettiği bir kitabı seçerek hizmetçisine
veriyor. Hizmetçisinin bu kitabı kadife bir yastık üzerinde, kitaba zarar
vermemek için, elinde eldivenlerle okumakta olduğunu gördüğünde bu durumdan çok
etkilenerek birdenbire hizmetçisine evlenme teklif ediyor. Aslında
Threse’ da sınıf atlamak adına, Kien’ i etkilemek için, sekiz sene sonra eline
geçen bu fırsatı kendince en iyi şekilde kullanıyor ve planını başarılı bir
şekilde uyguluyor. Yoksa kitapların onun için herhangi bir anlamı yok.
Kendinden başka kimseye
beğenmeyen, etrafındaki herkesi küçümseyen, iletişim kurmaya bile değer
görmeyen Kien, tamamen kendi menfaatleri için, hizmetçisiyle evlenir ve kabus
başlar. İki insan, aynı evin içinde birbirini her açıdan yok etmeye çalışır.
Ortak hiç bir noktaları yoktur. Kitapta bu ikilinin arasında geçen diyaloglar
bir çeşit kör dövüşünü andırıyor. Söylenen hiç bir cümle, karşısındakine doğru
anlamıyla ulaşmıyor. Zamanla aralarındaki iletişimsizlik, Therese’ yı şiddete ,
Kien’ i ise körleşme ve heykelleşme denemelerine yönlendiriyor. Kien, kadının
evdeki varlığını ortadan kaldıramadığı için, kendini körleştirerek algılarını
ve heykelleştirerek de evdeki canlı varlığını yok etme yolunu seçiyor.
İlerleyen kısımlarda, Kien,
Therese’yi ardında bırakarak, evden kaçtığında, kendini, her zaman büyük bir
küçümsemeyle baktığı insanların en alt tabakasına mensup temsilcilerinin elinde
oyuncak olmuş olarak buluyor. Kien’ in içinde yaşadığı cam fanus, evlenmesi ile
kırılmıştır ama, cam fanus içinde geçirdiği yıllar boyunca, Kien’ in algıları o
kadar bozulmuştur ki, çıplak olarak yüzleştiği bu yeni dünyayı
algılayamamaktadır.
Kitap beni bir kaç konuda çok
rahatsız etti. Kitaptaki hiç bir karakterde insana dair güzel veya umut veren
bir yan bulamadım. Bu da beni kitabı okudukça umutsuzluğa sürükledi. Kitaptaki
her karakter, kendisi için önemli olan bir konuya odaklanmış, dünyanın geri
kalanına ise körleşmişti. Kitabı okumayı bitirdikten sonra, bir kaç gün kitap
hakkında düşünmek bile istemedim. Edebiyat olarak beni sıkan ya da rahatsız
eden bir yanı yoktu. Ama isteğimiz dışında hayatımıza değebilecek insanların
içindeki kötülük ve şiddet beni sarstı. Kien’ in dünyadan kopukluğu, gerçek
hayattaki acizliği, Therese’nin hırsı, içindeki sapkın şiddet duygusu,
apartmanın kapıcısı emekli polis memurunun içindeki olağanlaşmış ve
içselleştirilmiş şiddet, kitabı okurken bende öfke duygusu uyandırdı. Özellikle
içinde bir sürü iyi gelirli insanın yaşadığı bir apartmanda, herkesin her an
gözünün önünde olan apartman kapıcısının, ailesine, çevresindeki onca
kalabalığa rağmen uygulayabildiği kontrolsüz şiddet beni ürküttü. Ama
şiddet mi daha çok ürküttü yoksa şiddetin görünmez oluşu mu onu halen
çözemedim.
Zorlu bir edebiyat deneyimi
yaşamak isteyenlere şiddetle önerilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder