Saatçi Bayırı – Ayça Şen
Yazan: nazimo Kategori: Kurgu
Saatçi Bayırı’nı ilk kez yayınlandığı 2006 yılında okumuştum. Kitabı neden
satın aldığımı, niye seçtiğimi bilmiyorum. Çünkü ne Ayça Şen’i tanıyordum ne de
yayınevini. Kapağının da o kadar albenili bir görüntüsü yoktu. Takdir-i ilahi
işte. Kaderde Ayça Şen’le tanışmak varmış.
Yıllar sonra kitaplığıma hangi
kitaba başlasam diye göz gezdirirken, gözüm yine Saatçi Bayırı’na takıldı.
Okurken ne kadar çok eğlendiğimi hatırladım. Ayça Şen’le tanışmama sebep olan
bu kitaptan sonra, onun Radikaldeki yazılarının da takipçisi olmuştum. İkinci
romanını da okumuştum. Birden bu romanı tekrar okumak istedim. Belki bunda
kitabı entelektüel baykuşlarda yazma hevesi de biraz etkili olmuş olabilir.
Kitabın ilk sayfalarında,
esrar müptelası, marjinal hayat yaşayan ve hamile olduğunu öğrenen Oya’yı, akıl
almak için gittiği, eskinin hızlı ama günümüzün hidayete ermiş kuzeni Ebru’yu
ve narkotik polisi sevgilisiyle otun en iyisine ulaşabilen diğer kuzen Burcu’yu
tanıyoruz. Daha sonra da Oya’nın gözünden 80’lerin Türkiye’nde geçen
çocukluğunu ve kalabalık bir ailenin tarihine tanıklık ediyoruz.
Bu kalabalık ailenin kaynağı
Müzeyyen Hanım. 2 erkek 5 kız olmak üzere tam yedi çocuk doğurmuş. Onları
evlendirmiş, torunları olmuş, torunlar 10’lu yaşlarına gelmişler. Olayın
geçtiği ana mekan Saatçi Bayırı’nda eski bir apartmanın bodrum katındaki
Müzeyyen Hanım’a ait daire. Bir de karşı komşuları var. Suzi. Suzi, eski kocasının
kıskançlık krizi nedeniyle yaptığı trafik kazasında yüzünün yarısını yitirmiş,
diğer yarısı ise çok güzel olan bir kadın. Spastik oğlu Cem ile birlikte
oturuyorlar. İki ailenin hayatları birbirinin içerisine iyice girmiş. Suzi’nin
bir oğlu daha var ama, onu tanımıyoruz. Kanada’ ya yerleşmiş, ama çok yakışıklı
bir resmi duvarda asılı duruyor. Oya’ nın platonik aşkı.
Müzeyyen Hanım karısından
boşanmış, doğru dürüst ilgilenmediği 3 çocuğu olan ve yeğenler arasında “Mucit
Dayı” lakaplı orta yaşlı oğluyla birlikte oturuyor. Şu kadınlar için “gerçek
tehlike” olan adamlardan biri Mucit Dayı. Yakışıklı, orta yaşlı, içki içen,
masada en aranan insan olan, entelektüel, bir kaç dil konuşan, mükemmel aşık,
ama çalışmayan, sorumluluk almayan adamlardan.
Müzeyyen Hanım’ ın kızları da
birbirinden değişik tipler. Kızlarından Ülkü, hastalanan kocasına bakabilmek
için kızı Oya’ yı annesine göndermek zorunda kalıyor. Kocasının ölümünden
sonrada kendinde 7 yaş genç bir adama aşık olup onun peşinde İzmir’e gidiyor.
Oya yine Müzeyyen Hanım’ın kanatları altına sığınıyor.
Bu kalabalık ailenin inişli
çıkışlı öyküsünü, birbirleriyle olan tanımlanamaz ilişkilerini Oya’ nın
gözünden seyrediyoruz. Tanımlanamaz ilişkiler diyorum, çünkü bu insanları bir
arada tutan duygunun sevgi mi, nefret mi, alışkanlık mı, mecburiyet mi yoksa
intikam mı olduğunu anlayamıyorsunuz. Ya da hepsi mi?
Bir de Cem var. Oya’yla aynı
yaşlarda. Sakat ve yalnız. Fakat aynı zamanda çok şanslı. Çünkü karşı
dairelerinde her daim devam eden bir çadır tiyatrosu oynanmakta. Çok kalabalık
bir kadroyla. Kitap bölüm bölüm onun gözünden de ilerliyor. Cem karşı
komşularını gözlemlerken ve onlarla hercümerç olurken, kendisi de bir şekilde
özgüvenini kazanarak büyümenin yolunu buluyor.
Kitabın dili çok eğlenceli.
Kitabı okurken, Ayça Şen’in bu genç yaşından bu kadar gözlemi ne ara
biriktirdiğini düşündüm. Kitabın hikayesinin çok fazla kurgusal olmadığını,
Oya’nın Ayça Şen’den çok fazla izler taşıdığını hissettim.
Kitap bana niye o kadar sıcak
ve tanıdık geldi, tam olarak tespit edemiyorum. Belki bunda benim de çok
kalabalık kuzenli, yeğenli, teyzeli, dayılı, enişteli, anneanneli bir
ailede büyümemin bir etkisi olmuştur. Ya da benim çocukluğumun da 80li yıllarda geçmesinin. Ya da o çılgın ailenin bir parçası olmak
istemenin. Bilemedim. Fakat kitapta üzerinde en çok düşündüğüm şey,
tüm acayipliklerine rağmen, çocuklukları üzerinde sıkı
bir kontrol kuran bu ailenin yetiştirdiği 3 kuzenin
hayatlarının nerede kırıldığı ve normalden nasıl bu kadar uzaklaştıklarıdır. Okurken
tahtaya vurup, Allahtan biz kuzenler de bir yerlerde kırılıp, hayattan
savrulmamışız dedim.
İkinci kez de keyifle okuduğum
bu kitabı size tavsiye ediyorum. Ayrıca rastladığım en ilginç hidayete erme
sahnelerinden biri de bu kitapta. Ebru nasıl hidayete erdi, öğrenmek için
okuyun derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder