Zaman Yolcusunun Karısı –
Audrey Niffenegger
Kitap bitti, sonlarına doğru çok ağladım. Utanmasam masalara kapanıp
ağlayacaktım. Gözyaşları boğazımda düğüm oldu, suyla bile yutamadım. Kitap
bittiğinde, altmışlı yıllarda, ellerinde mendilleri, ağlamaktan kızarmış
gözleriyle, yazlık sinemalardan çıkan ve “ay çok güzel filmdi, görsen nasıl da
acıklıydı, bir ağladık, bir ağladık, sorma” diyen tombul teyzeler tadındaydım.
Ara not: Yazı spoiler
içerebilir, ama koy verdim gitti, kimse kusura bakmasın.
Kitap 26 Ekim 1991’ de
kahramanlarımız Henry ve Clare’in, Henry 28, Clare 20 yaşındayken
karşılaşmasıyla başlıyor. Öykünün gerçek zaman başlangıç noktası (GZBN) bu
tarih. Ne acayip bir ifade oldu değil mi? Ama böyle bir nirengiye ihtiyacımız
var, siz de biraz sonra niye lazım olduğunu anlayacaksınız.
Henry genlerindeki bir dizilim
bozukluğu nedeniyle -genetik krono bozukluğu- kazandığı bir özellik sonucunda,
istemi dışında oluşan ataklarla, zamanda ileri ve geriye doğru yolculuklar
yapmaktadır. GZBN noktasında Henry, Clare ile yeni tanışıyorken, Clare
Hanry’i 14 yıldır tanımaktadır ve tüm çocukluğunu ve genç kızlığını Henry’nin
32 yaşı ve daha ileri zamanlardan kendisini ziyarete gelen “ötekileri” ile
geçirmiştir. Hayatlarını birlikte geçirirlerken, Clare’in sahip olduğu çocukluk
anılarına, Henry yıllar geçtikçe ve geçmişe yolculuk yaptıkça sahip olacaktır
ve her yolculuk sonrası Henry, Clare’e daha fazla bağlanacaktır. Aralarında her
an zenginleşen ve gelişen, zamanlara, yıllara yayılmış vazgeçilmez bir aşk
vardır.
Kitabın bölüm başlıkları,
zaman kırılmalarının daha iyi anlaşılabilmesi için, olayın hangi zamanda
geçtiği ve Clare ile Henry’ nin kaç yaşında olduğu bilgisi ile belirtilmiş.
29 Eylül 1977, Perşembe (Clare
6, Henry 35)
9 Şubat 2000, Çarşamba (Clare28, Henry 36)
27 Ekim 1984, Cumartesi (Clare 13, Henry 43)
7 Haziran 1973, Perşembe (Henry 27 ve 9) (Büyük Henry Küçük Henry’i ziyarete gitmiş)
9 Şubat 2000, Çarşamba (Clare28, Henry 36)
27 Ekim 1984, Cumartesi (Clare 13, Henry 43)
7 Haziran 1973, Perşembe (Henry 27 ve 9) (Büyük Henry Küçük Henry’i ziyarete gitmiş)
Her bölümde kitabın anlatıcısı
değişiyor, kimi zaman Clare oluyor, kimi zaman da Henry. Yazar anlatıcı değişikliklerini
paragraf başlarında isim belirterek okuyucuya bildiriyor. Clare ve Henry,
her ne kadar aynı zamanı paylaşarak, birlikte yaşasalar da, dağarcıklarında hep
birbirlerinden farklı anılara sahip oluyorlar ve geçen zaman bu anıları
birbirine yaklaştırıyor.
Henry’ nin yaptığı zaman
yolculuklarının seyahat koşulları, bizim bu güne kadar okuduğumuz bilim kurgu
kitaplarındaki zaman yolculuklarına pek benzemiyor. Henry zamanda
yolculuklarında yanında hiç bir şey götüremediği için, gittiği yerde, çırılçıplak,
parasız, kimi zaman olumsuz iklim koşullarına maruz kalarak ve yolculuğun
bedeninde yarattığı tahribat nedeniyle bitkin ve aç, birdenbire beliriveriyor.
Gittiği zamanda, diğer insanların dikkatini çok fazla çekmeden, giyecek ve para
çalması gerekiyor, çoğu zamanda polisle ve halkla başı belaya giriyor,
kovalanıyor, dayak yiyor, tutuklanıyor.
Henry bazen 10 dakikalığına
yok oluyor, bazen de günlerce görünmeyebiliyor. Henry yokken, Clare onun başına
neler gelmiş olabileceğini düşünerek endişeleniyor. Henry’ nin kendisine
yaptığı ziyaretlerde onun zarar görmemesi için elinden geleni yaptığını biliyor
ama diğer seyahatlerde başına gelebilecekleri düşündükçe, hiç bir şey
yapamamanın çaresizliğini yaşıyor.
CLARE: Geride bırakılmak çok kötü. Henry’i bekliyorum. İyi olup, olmadığını, nerede olduğunu bilmeden. Geride bırakılan olmak zor. Kendimi oyalıyorum, böylece zaman daha çabuk geçiyor. O, elinde olmadan ve hiç istemeden, habersizce ortadan kayboluyor. Ben de onu bekliyorum. Beklemekle geçirdiğim her an bir yıl kadar uzun geliyor. Her dakika,çok yavaş ve cam gibi saydam sanki. Her dakikada, art arda sıralanmış bekleyen sonsuz dakikaları görebiliyorum. Neden onun peşinden gidemeyeceğim bir yere gitti?
HENRY: Ne hisseder insan? Ne hisseder? Bazen, dikkatiniz bir an için dağılmış gibi gelir. Sonra, başlangıçta, elinizde tuttuğunuz kitap, pamuklu ekose beyaz düğmeli kırmızı bluz, en sevdiğiniz siyah blucin, bir topuğu neredeyse delinmiş kahverengi çoraplar, oturma odası, mutfaktaki çaydanlıkta kaynamakta olan çay, hepsi yok olur. Kendinizi, bilinmeyen bir kır yolundaki bir hendekte, ayak bileklerinize dek buz gibi suyun içerisinde bir alakarga gibi çırçıplak buluveririsiniz. Acaba tekrar kitabınıza, evinize vs. Dönebilir misiniz diye, bir an beklersiniz. Yaklaşık beş dakikayı küfredip titreyerek ve ortadan yok olmak için deli gibi dua ederek geçirdikten sonra, herhangi bir yöne doğru yürümeye başlarsınız.
Kitabı, hep içimde şimdi kötü
bir şey olacak hissiyle tedirginlik içerisinde okudum. Henry’ nin çaresiz
yolculuklarında yoruldum. Allahtan o hep geri geldi. Ben de Clare’le birlikte
sevindim. Kitap, bu güne kadar edindiğim “zaman yolculuğu kavramı” hakkındaki
ezberimi bozdu. Zaman yolculuğu, bu sefer teknolojik bir buluş, arzulanan
bilimsel bir hedef değil, tehlikelere açık bir hastalık, kendi isteğinizle
seçemediğiniz bir yere doğru yapılan bir savrulma olarak karşıma çıktı.
Anıları, özellikle de kötü anıları, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalmak ne
kadar yıpratıcı. “Sizin hiç anneniz öldü mü?” diye sormak yerine “Sizin hiç
anneniz defalarca kez aynı şekilde öldü mü?” diye sormak. Sonra aşk. Siz bu
zamanda uyurken, geleceğinizle birlikte, geçmişte filizlenen aşk. Ya da,
şimdiki zamanda sevgilinizle dans ederken, uzaklardan bir yerlerden sizi
seyreden, size gülümseyerek bakan, ve küçükken sizinle birlikte dondurma yemiş
olan, 15 yaş daha büyük sevgiliniz. İfade etmesi bile zor değil mi?
Kitap, uzun zamandır okuduğum,
en sıra dışı aşk hikayesiydi. Size de şiddetle tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder