Kukla - Ahmet Ümit
TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Sonuç Raporundan;
Susurluk Belgeleri II. Cilt Sayfa 380
Bilgisi ve görüşüne başvurulan bir kısım kişiler komisyonumuza; olayların 1970’li yıllarda başladığını ve o dönemde devlette bazı güçlerin, sağ-sol kavgasını başlattıklarını, bundan devletin içindeki bazı kurumların haberdar olduğunu ve yönlendirdiğini, sabah sol görüşlü kişilere sıkılan silahın akşam sağ görüşlü kişilere sıkıldığını söylemişlerdir. Bu olaylar 12 Eylül 1980’e kadar devam etmiştir. 12 Eylül’den sonra da bir kısım ülkücü olarak bilinen ve aranılan şahıslardan olan bazılarının devlet tarafında yurt içinde ve yurt dışında bazı operasyonlarda kullanıldığı, Komisyonumuza verilen beyanlar ve bir takım bilgilerden anlaşılmıştır.
Bir gece ansızın kırmızı bir kamyonun
beyaz bir Mercedese Susurluk’ta çarpmasıyla başlayan macera aslında yukarıdaki
raporla sonlanmıştı. Türkiye günlerce bu olayla yattı, bu olayla kalktı. Halk
devlet içindeki çetelerden, devlet için adam öldürmekten haberdar oldu. Ya da
önce devlet için sonra da kendileri için adam öldürenlerden. Ama gazetelerde
okuduğumuz kadarından bu mekanizmaların nasıl işlediği, kimlerin hangi
koşullarda neler yaptığı çoğumuzun gözünde tam olarak canlanamadı. Karanlıkta
duran iri bir kütle vardı. Büyüktü, herkes bir tarafına dokunabiliyor,
dokunduğu yeri anlatmaya çalışıyordu, ama hiçbirimizin gözünde – ya da benim
gözümde- karanlıkta odada duran o kütlenin tam olarak ne olduğu canlanmıyordu.
Kukla kitabında Ahmet Ümit o karanlık odaya fener tutmuş. Devlet içindeki
çetelerin nasıl çalıştığına dair bize bir yol haritası çıkarmış. Kendi öyküsünü
anlatırken, yaşanabilecek nice öyküye giden düşünce yollarını da açmış.
Adnan ellili yaşlarının başında bir
gazetecidir. Ya da gazeteci eskidir. Meslek hayatında çok ses getiren haberlere
imza atmış, dürüstlüğünü hiç kaybetmemiş bir gazeteci olmasına rağmen, son iki
yıldır, iyice artırdığı içkinin de etkisiyle, mesleğe olan inancını yitirmiş,
mazinin hatırına kendisine verilen köşede suya sabuna dokunmayan günlük yazılar
yazmaktadır. O sabah işe geldiğinde, personel kartının turnikelerde
okunmadığını görünce, her şeyin sona erdiğini anlar.
Aynı gün bir markette, 20 yıldır
görmediği, hiç bir zaman iyi geçinemediği üvey kardeşi Doğan’la karşılaşır.
Doğan biraz karanlık bir adamdır. Adnan’ın sol görüşe eğilim gösterdiği ilk
gençlik yıllarında, Doğan –belki de üvey kardeşine ve üvey babasına inat olsun
diye- ülkücü harekete katılmış, iki arkadaşıyla birlikte adının karıştığı solcu
bir gencin öldürülmesi davasından hüküm giymiş, ardından nasıl olduysa
yanlışlıkla hapisten salıverilmiştir. Adnan, Doğan’ın yurt dışına kaçtığını ve
bir takım karanlık işlere bulaştığını duymuştur.
Doğan, Adnan’ın karşısına çok ilginç bir teklifle gelmişti. Devlet, vatan için tüm yaptıklarına rağmen artık onu istemiyordu. Gözden çıkarmıştı. Bu durumdan kurtuluşu olmadığını biliyordu, ama giderken, onu gözden çıkaranları da arkasından sürüklemek istiyordu. Eğer Adnan kabul ederse ona bomba gibi bir haber yapma imkanı verecek, bildiği her şeyi ve tüm belgeleri Adnan’a teslim edecekti.
Doğan, Adnan’ın karşısına çok ilginç bir teklifle gelmişti. Devlet, vatan için tüm yaptıklarına rağmen artık onu istemiyordu. Gözden çıkarmıştı. Bu durumdan kurtuluşu olmadığını biliyordu, ama giderken, onu gözden çıkaranları da arkasından sürüklemek istiyordu. Eğer Adnan kabul ederse ona bomba gibi bir haber yapma imkanı verecek, bildiği her şeyi ve tüm belgeleri Adnan’a teslim edecekti.
Adnan konuyla ilgilenmediğini
söyleyerek, Doğan’ı, itiraflarını ve belgelerini arkasında bırakarak marketi
terk etti. Fakat gelişmeler hiç de umduğu gibi olmadı ve Adnan kendisini ne
olduğunu tam anlayamadığı bir temizlik ya da hesaplaşma operasyonun ortasında
buldu. Olayın her bir ucunu bir başkası tutuyordu; emniyet görevlileri, aşiret
reisleri, milletvekilleri, daha üst düzey güvenlik birimleri. Adnan istemeye
istemeye de olsa bu işin bir parçası haline gelmişti. Kimlerin dost kimlerin
düşman olduğunu bilmiyor, karşısına çıkan her yeni ipucundan yola çıkarak,
olayları tekrar tekrar mantık süzgecinden geçiriyor, sorguluyor ve çıkış için
bir yol bulmaya çalışıyordu.
Kukla, Ahmet Ümit’in en sevdiğim kitabı
oldu. Okumaya başladıktan sonra elimden bırakamadım. Tüm hikaye boyunca
Adnan’ın yaptığı mantık yürütmelerinin peşinde ben de oradan oraya savruldum,
merakımı bir an olsun kaybetmedim. En önemlisi de Türkçe kitap okumanın keyfini
çıkardım. Ahmet Ümit ana konuyu anlatırken, aralara açtığı küçük konu
pencerelerinde bize başka başka lezzetler sunmuş, anlatımı zenginleştirmiş.
Mutlaka okumanızı öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder