Bir Hop-Çiki-Yaya Polisiyesi
Mehmet Murat Somer’ in
literatürümüze kazandırdığı Hop-Çiki-Yaya polisiyelerinin son kitabı Kader’ in
Peşinde, okurken beni yine kopardı.
Kitabın konusunda geçmeden
önce biraz Hop-Çiki-Yaya polisiyelerinden bahsetmek istiyorum. Kitaplar
polisiye olmasına polisiye ama, kahramanları, öyle çok da alışık olduğumuz
kahramanlardan değil. Serinin baş rolünde ve merkezinde, isteyerek ya da
istemeyerek esrarengiz olayların ortasında kalan, amatör dedektif Burçak
Veral var. Kendisinin esas adı nedir onu hiç öğrenemiyoruz.
Burçak, gündüzleri genellikle erkek kıyafetleriyle geziyor, gece olunca
da, hayranı olduğu Audrey Hepburn kıyafetleri içerisinde, Beyoğlu’nda
işlettiği ve aynı zamanda ortağı olduğu sosyetik gay pubda arz-ı endam
ediyor. Kendisinin şaşırtıcı özellikleri bu kadarla da kalmıyor; usta bir
kickbox dövüşçüsü olan Burçak, yine ortağı olduğu bir bilgisayar şirketinde
özel müşterilerine yasa dışı “hackerlık” hizmetleri sağlıyor.
Hop-Çiki-Yaya serisinin diğer değişmeyen kahramanları da Burçak’ın, gece
kulübünden ve arkadaş çevresinden tanıdığı travesti kızlar ve de saplı
şekerler. Tabii her kitapta birkaç ceset, cesetlerin sosyal çevresi, kızların
etrafındaki hayranlar, tanıdık polisler, çocukluk arkadaşı polis komiseri,
taksi şoförleri, sanal alemde yardımlarını Burçak’ dan esirgemeyen başka
hackerlar falan var. Yani şenlikli bir kitap için gereken her şey düşünülmüş.
Bu kadar ön bilgiden sonra,
“Kader’ in Peşinde” nin konusuna gelecek olursak; Burçak bu sefer, ilk kitaptan
beri yakın çevresi içerisinde olan, varoş çocuğundan saplı şekere dönüşmüş,
görgüsüz ve densiz Gönül’ ün ve sevgilisi Tüpçü Ercan’ ın üzerine yıkılması
planlanan cinayeti çözmeye çalışır. Polis, kayıp olan Ercan’ın karısı
gündelikçi Kader’ in öldürüldüğünü düşünmektedir ve en birinci zanlı, karısı
tarafından Gönül’le basılan tüpçü Ercan’dır. Burçak, Kader’in izini
sürerken, Kader’ in temizliğe gittiği evlerdeki birbirinden değişik insanların
peşinde, toplumun değişik katmanlarıyla yüzleşecektir.
Hop-Çiki-Yaya polisiyeleri,
benim için, bu güne kadar çok fazla dokunulmamış bir gizli bahçenin kapılarını
açmış oldu; farklı tercihleri olanların, “kadınadamların” yaşamlarına tutulan
bir ayna gibi.
Mehmet Murat Somer’in çok esprili bir dille anlattığı bu değişik
dünya, bir taraftan, sanki yasak bir meyveymişçesine insanı içine çekerken,
diğer taraftan, kendi kendimizle hesaplaşmamıza sebep oluyor. Pek çoğumuz için,
uzak durulan, hatta üzerinde dahi konuşulmayan bu insanların, mutluluklarını,
hayatlarını, sevinçlerini, sekse ve aşka bakışlarını, diğerleri yüzünden
çektikleri acıları görüyoruz.
Serinin diğer kitapları, Everest ve İletişim Yayınlarından çıkmıştı. Son
kitapsa Can Yayınlarından. Maalesef Can Yayınlarının hazırladığı kapak,
diğerleriyle karşılaştırıldığında çok sıradan kalıyor. Bu kadar aykırı bir
kitaba, kitabın ruhuna hiç uymayacak şekilde hazırlanmış bu yeni kapak hiç
yakışmamış. Söylemeseydim içimde kalacaktı. (Misal: Huzur Cinayetleri ve Jigalo
Cinayetleri)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder