Erken Kaybedenler – Emrah Serbes
Erken Kaybedenler Emrah Serbes’in hikaye kitabı. İçinde 8 öykü var. Hepside
erkek çocuk öyküleri. Çoğunluğu 13-14 yaşında çocuklar. Öyküleri birinci
ağızdan, yani erkek çocuklarının ağzından anlatmış yazar. Çok çeşitli çocuk ve
ergen tiplemeleri.
Emrah Serbes kahramanlarının ruhlarında kopan fırtınaları öyle güzel anlatmış ki. Sanki tüm ergenler karşınızda, onlarla yüzyüze sohbet ediyorsunuz.
Emrah Serbes kahramanlarının ruhlarında kopan fırtınaları öyle güzel anlatmış ki. Sanki tüm ergenler karşınızda, onlarla yüzyüze sohbet ediyorsunuz.
Öykülerden seçmeler;
Anneannemin Son Ölümü‘nde anne
ve babasını çok erken yaşta kaybeden bir erkek çocuğunun, hayatındaki her
şeyi dolduran yaşlı anneannesiyle kurduğu ilişkiye, anneannenin çocuğun
hayatında kapladığı yere, birlikte paylaştıkları hayata tanıklık ediyoruz.
“…Bütün ev ödevlerimi beraber yapıyoruz. Bana ödev verildiğinde anneannem kendine verilmiş gibi sorumluluk duyuyor. Geçen sene matematikten çaktık. Fonksiyonlar zor geldi, çıkamadık işin içinden. Veli toplantısına beraber gittik. Çünkü her yere beraber gideriz. Anneannem matematik hocası olan yeni mezun kızcağızı bir köşeye sıkıştırdı, “Matematik hocası sen misin?” diye sordu. “Evet teyzecim.” “Sen ne biçim öğretmensin, kahpenin doğurduğu kancık! Bu kadar zor ödev verilir mi manyakoğlumanyak …”
Zannettiğin Gibi Değil‘de büyüme
sancıları çeken, ağabeyinin hem izinde giden, onu taklit eden, hem de
mümkün olduğunca ondan uzakta bir yere varmaya çalışan, kendini ispatlama
derdindeki bir yeni yetmeyle tanışıyoruz.
“…Adım ne benim? diye bağırdım. Bardaki uğultu bir anda kesildi, herkes bize döndü. “Neden susuyorsun Serhat?” diye sordum bize bakanlara dönerek. “Çünkü benim adım yok, adımı çaldın benim! Serhat’ın kardeşiyim. Ağzımla kuş tutsam da değiştiremem artık bu gerçeği…”
Denizin Çağrısı‘nda deniz kıyısına
giderken yanına kova küreklerini mi yoksa yeni alınan plastik kamyonunu alması
gerektiğine bir türlü karar veremeyen ufak bir erkek çocuğunun yaşadığı ikilemi
okuyoruz. Kumla oynarken kurulan arkadaşlıklara çocuğun gözünden tanıklık
ediyoruz.
“…Kaleyi yeni baştan yaptıktan sonra denize girmeye karar verdik. Can yeleğimi şişirdim. Sedef de kolluklarını taktı. Denize girerken birden atlarım, prensibim bu. Sedef de birden atladı. Sedef’e artistik yapıyım derken boyumu geçen yerlere gittim. Sonra geri döndüm, nefes nefese. Küçük kardeşi geldi, biz denizdeyken yine kalenin başında durdu. Koşarak yanına gittik, ağlayarak kaçtı. Tam rahat etmiştik ki, aklı beş karış havada kahpenin biri kalenin ortasına lönk diye bastı…”
Ama beni en çok etkileyen
hikaye “Üst Kattaki Terörist” oldu. Ağabeyi yedi yaşındayken şehit
olan bir erkek çocuğunun “şehit kardeşi olmak durumuyla” baş etmeye
çalışırken, üst katına taşınan saçı sakalına karışmış, mahallelice “terörist”
ilan edilen erkek üniversite öğrencisiyle kurduğu arkadaşlığın öyküsü.
“Ağabeyim yirmi yaşında bu vatan için şehit oldu. Siz büyük şehirlerin ışıklı bulvarlarında elinizi kolunuzu sallayarak rahatça yürüyebilesiniz diye o gitti Çukurca’da mayına bastı. Ben yedi yaşındaydım o zaman. Cenaze günü çok güzel bir komando üniforması çektiler üstüme, mavi bereli. Ağlarsam, teröristlerin sevineceğini söylediler, tuttum kendimi, hiç ağlamadım.”
Sımsıcak bulduğum Emrah Serbes’in
öykülerini. Okurken kimi zaman çok güldüm, kimi zaman hüzünlendim, kimi zaman
kızdım, nerede yetişiyor Allahım bu erkek çocuklar böyle dedim, ama kitabı
gerçekten çok sevdim. Özellikle erkek çocuk annelerine bu kitabı okumalarını
hararetle tavsiye ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder