Kaptanın Teknesi – Sezgin
Kaymaz
Durmamalı, dinlenmemeli ve yazmalıyım ‘O’ nu. Uyumamalıyım, yemek de yememeliyim gerekirse ve zamanında bitirmeliyim… Yoksa ‘O’nun kim olduğunu benden başka bilen de olmayacak…Üç gün önce başladı her şey… sadece üç gün önce…
Hacettepe Üniversitesi,
Beytepe Kampüsü’nde İngiliz dili ve edebiyatında eğitim gören Selen ve
Cavidan için sıradan bir gün. Aslında onları sınıfın diğer öğrencilerinden
ayıran bir özellikleri var. İkisi de üniversiteye 5 sene rötarlı olarak
başlamışlar, yani sınıf arkadaşlarından 5 sene daha yaşlılar.
Aralarındaki arkadaşlık ilişkisini çok değişik kelimelerle tanımlamak mümkün.
Çok samimi arkadaşlık, sıkı dostluk, birbirine destek olunan arkadaşlık,
arkadan vuran arkadaşlık, birbirinin kuyusunu kazan arkadaşlık, kötü gün
dostluğu. Hepsini söylemek mümkün.
Cavidan, Ankara’da ailesinden
ayrı yaşayan, dışa dönük, çok güzel bir kız. Selen, Ankaralı, varlıklı bir
ailenin, küçük kızı. Neşeli ve atak bir görünüm sergilese de aslında içine çok
kapalı. Herkesle her konuda duvarları var. Babası Akil Bey dışındaki aile
bireyleri için bile duvarları mevcut. İnsan ilişkileri hislerinden çok,
menfaatleri doğrultusunda yönlendiriyor.
12 Ekim Pazartesi günü, bu iki
kızın hayatı bir daha düzelmemek üzere değişiyor. ‘O’ siyah kıyafetleri, sarı
gözleriyle sınıfa giriyor. Cavidan’la Selen’in arasına oturuyor. Adının Murat
olduğunu söylüyor ama, sınıfa girmesiyle birlikte kızların hayatlarında
öylesine değişikliklere sebep oluyor ki, Selen ve Cavidan için Murat, hep ‘O’
olarak kalıyor.
“Gelirken, ne kadar gerçeküstü varsa, hepsini beraberinde getirdi ‘O’
‘O’…
Vakitle birlikte, vakitlice gelen…
Hayatımı allak bullak eden, sonra da ortalığı bana toplatan…
Bir kapı aralandı üç gün önce ve ‘O’ girdi hayatıma…
Güneş kadar yakıcıydı, buz gibi don…
Deprem kadar yıkıcıydı, tufan gibi bir son…
‘O’ ydu hepsi de…
Ruhumun tufanı, tufanımın Nuh’uydu…
Kim, benim sandığım ‘ben’ olmadığımı öğretebilirdi bana?
Vakti, bir kılıç gibi kuşanan kim olabilirdi?…
Kimdi, hiç tanımadığım halde, hep beklediğim?
Sarı gözlü, kara giysili, o yakışıklı kimdi?
‘O’ydu elbette!” ‘O’… Vakitle birlikte, vakitlice gelen… Hayatımı allak bullak eden, sonra da ortalığı bana toplatan… Bir kapı aralandı üç gün önce ve ‘O’ girdi hayatıma… Güneş kadar yakıcıydı, buz gibi don… Deprem kadar yıkıcıydı, tufan gibi bir son… ‘O’ ydu hepsi de… Ruhumun tufanı, tufanımın Nuh’uydu… Kim, benim sandığım ‘ben’ olmadığımı öğretebilirdi bana? Vakti, bir kılıç gibi kuşanan kim olabilirdi?… Kimdi, hiç tanımadığım halde, hep beklediğim? Sarı gözlü, kara giysili, o yakışıklı kimdi? ‘O’ydu elbette!”
Üç gün boyunca yaptıklarıyla
‘O’ kızları kimi zaman şaşkınlığa, kimi zaman dehşete, kimi zaman korkuya
sürüklüyor. Ama her darbe Selen’in etrafındaki duvarlardan bir parça kırıyor ve
onu kendi kendisiyle ve çevresindeki insanlarla yüzleşmeye zorluyor.
Selen, kendinden ve düşüncelerinden şüpheye düştüğünde ‘O’ndan kaynaklandığına
inandığı tuhaflıkları Cavidan’la paylaşıyor, ablasıyla paylaşıyor. Hepsi
‘O’ nun farklı olduğunu kabul ediyor ama hiçbirisi aslında onun kim olduğunu
bilemiyor. Ama bu hikaye üç günün sonunda geride hiç bir sır kalmamacasına sona
eriyor.
Sezgin Kaymaz yine çok güzel
ve sıra dışı bir fantastik romanı okuyalım diye kucaklarımıza bırakmış. Bir
erkek olarak, kitabın kadın kahramanlarına inanılmaz gerçekçi ve eğlenceli
diyaloglar yazmış. Kaptanın Teknesini elimden bırakmadan bir solukta okudum.
Çok çok güldüm, çok meraklandım, fena halde şaşırdım, ayrıca hüzünlendim. Kitap
için çok güzeldi demiş miydim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder