Sandık Odası – Sezgin Kaymaz
Bazı hikayeler beni gerçekten
güldürdü; şişman bir ailenin diyet serüveninin anlatıldığı “Geleneksel Kömüş
Günü Şenlikleri” isimli öykü gibi. Hikaye aşırı şişmanlığın neden olduğu tüm
rezilliği en ince detayına kadar gözümüze sokarak anlatırken, bir yandan
da lezzetli yemekleri mideye lüpletmenin ölümcül zevkini bize tattırıyor.
Okurken hem güldüm, hem imrendim, hem de iğrendim.
Gecenin zifiri karanlığında,
korkusuzluğunu arkadaşlarına ispatlamak için, mezarlıkta helva kavuran
Korkusuz’un ve onun nasıl korkacağını seyretmeye gelen arkadaşlarının hem
komik, hem de ürkünç öyküsü “Helva” alacakaranlık kuşağı hikayelerinden
fırlamış gibiydi. Okurken güldüm ama, bir taraftan da tırsmadım desem yalan
olur yani.
Bazı hikayeler bana O.Henry’i
hatırlattı. Hem konuları hem de şaşırtıcı sonlarıyla. Bir komşu çekişmesinin
anlatıldığı “Bak Postacı Geliyor” ve genç bir karı kocanın evliliklerinin ilk
zamanlarının anlatıldığı “Sen Alkol Kokuyorsun” bu tip öykülerdendi. Okumak
gerçekten keyif verdi.
Ama bazı öyküler vardı ki,
okumamış olmayı isterdim. Hani gece karanlıkta fenerin ışığını çenenin altından
yüzümüze doğru tutup, yaşça kendimizden küçük akraba çocuklarını korkutmak için
anlattığımız hikayeler vardır. Toplumsal bir histeriyi anlatan “Kuduz”, ölümle
iç içe geçmiş bir hikaye “Biz Geldik”, batıl inançla beslenen “Çık Oradan” işte
bu tip öykülerdendi.
Her bir öyküde farklı bir
duygu boyutu yaşamanızı sağlayacak değişik bir edebiyat serüveni yaşamaya
hazırsanız bu kitabı okuyun derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder