22 Mayıs 2016 Pazar

Şizo Şeyks - Kumbaracı50 - 20. İstanbul Tiyatro Festivali



(Nazimo - Tiyatro)
Yazan: William Shakespeare (Farklı çevirilerden derlenmiştir)
Uyarlayan ve Yöneten: Yiğit Sertdemir
Dramaturji: Sinem Özlek
Koreografi: Senem Oluz
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Candan Seda Balaban
Işık Tasarımı: Kerem Çetinel
Müzik: Burçak Çöllü
Afiş Tasarımı: Muzaffer Malkoç
Yönetmen Yardımcısı: Şebnem Köstem
Oynayan: Yiğit Sertdemir






Bu seneki festival kapsamında şu ana dek seyrettiğim en zorlu oyun Şizo Şeyks oldu. Festival kitapçığında ;
"Shakesperae'nin yapıtlarından yola çıkarak, düne, bugüne, aşka, iktidara, hırsa, ihanete, kadere, zamana ve çökeyazan şu koca dünyaya koca bir nazire denemesi. Kim olduğu hala tartışılan, belki de hiç olmamış bu yazarı; kim olduğu hiç kimseyi ilgilendirmeyen ve belki de hiç olmamış bu adamın sıyırmışlığıyla / sıyrılmışlığıyla buluşturmak. Muktedirlerin, soytarıların, aşıkların, harislerin, tek bünyedeki savaşı. Kahkahanın acıttığı bir seyirlik...
Bir saydırma ve sayıklama hali" diye tanıtmışlar oyunu.

Ben Yiğit Sertdemir'i çok sevdiğim ve çok yetenekli bulduğum için bu oyuna bilet aldım ve içimde pır pır bir heyecanla bu oyunun perde demesini bekledim. Tanıtım kitapçığındaki Yiğit Sertdemir resmi de o kadar akıl çelici ve iç gıcıklayıcıydı ki.




Ama maalesef düşündüğüm gibi olmadı. Yiğit Sertdemir o kışkırtıcı soytarı şapkasını yansıtan bir kıyafet yerine çok silik, çok sıradan ve çok günlük hayata dair bir kıyafetle sahneye çıktı. Ne çok beklenti yüklemişim demek ki o şapkaya. Çok şaşırdım. Hayır, soruyorum kendime çok mu önemli o şapka diye. Evet diyor içimdeki ses. Evet önemli.



Oyun Shakespeare'nin çeşitli oyunlarındaki repliklerin yeniden şizofren bir adamın bakışıyla sıralanmasından oluşmuş. Shakespeare'nin çeşitli hallerinden yeni bir hal doğurmuşlar ya da doğurmaya çalışmışlar.

Oyun aslında çok ilgi çekici başladı. İlk önce bir sinema perdesinde ay ışığında geceyi paylaşan aşıklara ve sonra da bir cinayete tanık olduk. Sonra perdeden gerçek hayata - tiyatro sahnesine - döndük. Karton koliyle kaplı bir sahnede bir adamın tıpkı tanıtımda söylediği gibi saydırma ve sayıklama haline tanıklık ettik.



Kimi zaman çok tanıdık bir şeyler yakaladık. İktidar kavgası, hırs, soytarının ölümü, kan vs. Oyunu anlamaya çalışırken bir yandan da Shakespeare'nin repliklerini avlamaya çalıştım. Hangisi hangi oyundan. Tanıdıkça çok sevindim ve o oyunla bu oyunu birleştirmeye, ilişkilendirmeye, hikayede bir yere koymaya çalıştım. Fakat o kadar zorlandım ki. Eminim en başında bu oyun için yola çıkarken Yiğit Sertdemir'in kafasında bir hikaye vardı ve bu hikayeye uygun replikleri, buldu, seçti.  Ama ben o hikayede kayboldum maalesef. Çok fazla boşluk, çok fazla kopukluk. Oyunu seyrederken beynim sürekli sorgulama yaptı. Şimdi ne oluyor, neden bu repliği seçti, kavga ettiği görünmeyen şey kim, kişiliğini mi öldürdü, canavar mı çıktı öldürdüğü kişiliğin içinden, o kan kimin kanı, şimdi ne oldu. Bitmeyen sorular, bitmeyen sorgulama. 



O soytarı şapkası, o muzip bakış oyundan önce bana çok şey vaat etmişti ama ben tam olarak beklediğimi bulamadım maalesef.

Tabi ki Yiğit Sertdemir'e söyleyecek bir sözüm yok. 90 dakika boyunca temposu hiç düşmeyen, çok başarılı bir performans sergiledi. O başka. O halen gönlümün Yiğit'i. Fakat ama diye başlayan cümleler var içimde.

Bu arada Yiğit Sertdemir'le Milliyet gazetesinde yapılan bir röportajı burada bulabilirsiniz O da oyununun zorlu bir yolculuk olduğunun farkında, ve taammüden böyle kurgulamış oyunu gibi duruyor.

Tiyatro festivalindeki oyunlar hep sürprizlerle doludur ama festival candır.






Kendime Not: Bizim Takım kızım ve ben
Yer: Üsküdar Tekel Sahnesi

Kendime Resim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder