25 Eylül 2009 Cuma



Fransız Teğmenin Kadını – John Fowles

Yazan: nazimo Kategori: Klasikler| Kurgu

1867 yılı Martında İngiltere’nin Lyme Regis kasabasında başlayan, çoğunlukla da orada geçen ve Londra’ da sonlanan –kitabın arka kapağında dediğine göre- “sahici bir aşk yolculuğu”. Bana sorarsanız da aynı rotada geçen “sahici bir edebiyat serüveni”.

Kitabın konusundan önce, yazarın anlatımı beni çarptı. Çok özgün, çok şaşırtıcı ve etkileyici bir dille karşılaştım. Yazar, kitabın bütününde kendi varlığını “yazar, yazar-tanrı” kimliklerinde okuyucuya sürekli hissettiriyor. Yer yer romanı anlatmayı bırakıp, yazım teknikleri, kitabı yazma serüveni hakkında uzun açıklamalar veriyor. Kimi zaman araya girerek,  o sırada anlattığı olayla günümüzün karşılaştırmasını yapıyor, dönemin okuyucu açısından daha kolay anlaşılır hale gelmesini sağlıyor. Yazarın kitaptaki varlığı okuyucuyu rahatsız etmiyor. Benim açımdan metin içinde kendisiyle “yazar” kimliğinde  ilk karşılaşmam şaşırtıcı olsa da, ilerleyen sayfalarda onun varlığına çok alıştım. John Fowles’in öyle bir anlatım gücü var ki, sanki bir metni okumuyor, metinde yazanları 3 boyutlu sinemada seyrediyorsunuz.

Ama romancılar sayısız değişik sebepten yazarlar: Para için, şöhret için, eleştirmenler için, aileleri için, dostlar için, sevdikleri için; kendini beğenmişlikten, gururdan, meraktan, eğlenmek için: Usta marangozların mobilya yapmaktan, sarhoşların içki içmekten, yargıçların yargılamaktan, Sicilyalıların bir şarjörü düşmanlarının sırtına boşaltmaktan zevk almaları gibi. Sırf bu sebepleri sıralayan bir kitap yazabilirim, herkes için olmasa da hepsi doğru olur bu sebeplerin. Tek bir sebebi hepimiz paylaşırız. Bu dünya kadar gerçek, ama ondan farklı dünyalar yaratmak. Bu yüzden plan yapamayız.”
Kitap dönem olarak Victoria çağı İngiltere’sinde geçiyor. Kitabın baş erkek kahramanı Charles 32 yaşında, ömrünün son 10 yılını Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde seyahat ederek geçirmiş, dünyanın Darwin ve “Türlerin Kökeni” adlı kitabıyla tanıştığı bir dönemde kendine bilim adamı gözüyle bakan ve fosillerle ilgilenen genç bir adam. Hiç evlenmemiş amcasının varisi olarak da ileride de çok zengin olacak bir soylu. Kendine eş olarak burjuva sınıfından, ticaretle uğraşarak çok zengin olmuş bir tüccarın kendinden oldukça genç kızını seçmiş. Her ne kadar gelin adayının soylu sınıftan olmaması Charles’ın sosyal çevresi açısından çok arzulanan bir durum olmasa da, gelinin evlenirken beraberinde getireceği drahoma ve ailesinin tek çocuğu olması göze alındığında, bu durum kabul edilebilir bir kusur haline gelmiştir. Charles kuracağı evlilik şirketini, şirketin tüm ortakları açısından en faydalı olacak şekilde programlamışken, beklenmeyen bir şekilde hayatına giren bir mürebbiye, Sarrah Woodruff tüm bu dengeleri bozacaktır. Charles, nişanlısı Ernestina ve kasabanın “trajedisi” “Fransız Teğmenin Kadını” Sarah arasında, tarafların kendilerini ve diğerlerini örselediği gerilimli bir ilişkiler ağı başlayacaktır.

Kitabın en önemli karakteri Sarah. Toplumun alt kesiminden gelmesine rağmen, babasının desteğiyle çok iyi bir eğitim almış olan genç bir kadın. Fakat aldığı eğitim kendisini bulunduğu sınıftan yukarıya itmek için yeterli değil. Bu nedenle ne içinden çıktığı, ne de içinde bulunduğu sınıfa tam olarak ait değil. Sarah bilinçli olarak toplumun dışına çıkmayı tercih etmiş (her ne kadar toplum onu dışarı attığını düşünse de) ve bedeli neyse ödeyerek -Fransız teğmenin yosması olarak- kendini özgürleştirmiştir.
Ben hiçbir zaman bir koca, çoluk çocuk bilmeyeceğim; başka kadınların yaşamlarındaki masum mutlulukları tadamayacağım. Onlar da benim bu suçu neden işlediğimi hiçbir zaman anlamayacaklar. Bazen onlara acıyorum. Onların anlayamayacağı bir özgürlüğüm varmış gibi geliyor. Hiçbir sövgü, hiçbir sitem bana işleyemez artık. Kendimi bu sınırların ötesine çıkardım çünkü. Ben bir hiçim. İnsan bile sayılmam. Fransız Teğmen’in Yosmasıyım.”
Sayfalar ilerledikçe onunla ilgili düşünceleriniz bir uçtan diğer bir uca doğru sürekli savruluyor. Ahlaksız kadın, zavallı kadın, kimsesiz, savunmasız kadın, akıl hastası kadın, cesur kadın, yalancı kadın, bencil kadın, kurnaz kadın, özgür ve bağımsız kadın, ne istediğini bilen kadın. Charles da Sarah’ın bu değişen kadın tanımlarının ardında tüm dengelerini yitirerek kendini akıntıya bırakıyor ve o da yapmış olduğu seçimlerin bedeli olarak tıpkı Sarah gibi, yaşadığı toplumun dışına itiliyor. Çizgisini değiştirmeyen, toplumun ondan talep ettiği gibi davranan tek karakter ise Ernestina. Zavallı, kandırılmış, masum kız. Viktoria çağında, baba evinden koca evine teslim edilmek üzere mükemmel bir şekilde hazırlanmış hediye paketi.

Kitap boyunca Victoria çağının tüm ağırlığını omuzlarınızda hissediyorsunuz. Dinin, ahlak değerlerinin, insan ilişkilerinin, hatta toplumsal yaşamı düzenleyen adabı muaşeret (bence en uygun kelime buydu) kurallarının insan hayatını görünmeyen ama asla delinmeyen bir ağ gibi nasıl sarıp sarmaladığını yüreğiniz sıkışarak okuyorsunuz. Dönem gözünüzde, beyninizde çok net bir resim olarak canlanıyor. Sanki bir sandaldan, ucunda cam olan bir boruyla denizin dibine bakar gibi.

Kitabın sonu da en az Sarah karakterinin kendisi kadar vurucu. Okurken ben hem çok etkilendim, hem çok şaşırdım hem de kendi kendimle duygusal anlamda mücadele ettim. Daha fazla ipucu vermek istemiyorum çünkü bunun kitabı okuyacak olanlara haksızlık olduğunu düşünüyorum. Aksi taktirde, okuyucunun şaşırma hakkı elinden alınmış olur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder