25 Ağustos 2009 Salı



Parfümün Dansı – Tom Robbins

Yazan: nazimo Kategori: Fantastik| Kurgu

Kitabımın son sayfasını bitirdiğimde içimde bir “şıngır mıngır Boğaziçi” coşkusu, “ağzımda bal gibi tatlı bir türkü” tadı, yüzümde geniş bir gülümseme vardı. Aslında bunların hepsi, kitabımı okuduğum süre boyunca hep vardı.
Farkındaysanız “kitabın son sayfası” demiyorum, “kitabımın son sayfası” diyorum, çünkü kitapta anlatılan dünya ve o dünyanın kahramanları, tüm sıra dışılıklarına rağmen, tarafımdan büyük bir tutkuyla evlat edinildi. Bundan böyle bu kitap benim kitabım, bu Alobar benim Alobar’ım, bu Kudra benim Kudra’m, bu Pan benim Pan’ım. Tom Robbins kusura bakmasın artık.

Neyse ki bu gün tüm alicenaplığım üzerimde ve kitabımı sizlerle paylaşma arzusu içerisindeyim. :) 

Bu benim okuduğum ilk Tom Robbins kitabı. Parfümün Dansı bundan 24 sene evvel Kelebek yayınlarından Pancarın Dansı adı ile yayınlanmış ama ben uyumuşum, ruhum bile duymamış. Bu gerçekle birlikte, yaşımı da göz önüne alınca, “of, of, ömrüm gitti, ömrüm” demek istiyorum.


Alobar’la Kudra’ nın öyküsü Hıristiyanlığın doğumundan yaklaşık 1000 yıl sonra başlıyor, bu günlere kadar geliyor. Henüz pagan özelliklerini kaybetmemiş yarı ilkel bir kabilenin, yaşlanma belirtisi gösterdiği için onurlu bir şekilde ölmesi gereken kralı Alobar, ölen kocasının ardından sati olarak yakılmamak için köyünden kaçan genç, güzel ve çok akıllı Hintli kadın Kudra, uçsuz bucaksız kırlarda hükümranlığını süren ve herhalde bu sebepten dolayı adına tapınak yapılmamış tek Tanrı olan muzip, cüretkar, keçi kral Pan. Bir de kitabın diğer kahramanları var; günümüzde doğan ve günümüzde yaşayanlar. Hepsini bir şekilde bir araya getiren –tıpkı parfüm yapımında da olduğu gibi- temel nota ise “pancar”. Kitabın sayfalarının arasına, camlardan, bacalardan girmek suretiyle pancarlar serpiştirilmiş. Pancarın gizemini çözmek için uzunca bir süre sabretmek zorunda kalacaksınız.

Kitap yüzyıllar süren bir ölümsüzlük arayışı ekseninde, Doğu’dan Batıya doğru yapılan bir serüvende gerçek aşkı, arkadaşlığı, insanın doğadan kopuşunu, insanın paganizmden tek tanrılı dinlere doğru akışını, yüzyıllar içinde değişen dünya düzenlerini, bir ömre hangi rollerin sığdırılabileceğini, zaman kavramını, parfüm sanatını ve daha bir çok şeyi bir solukta anlatıyor. Anlatırken, Einstein’a, Descartes’a, Luis Amstrong’a ve daha bir sürü insana dokunuyor, Hindistan’a, Konstantinopol’ e, Paris’e, New Orleans’a, Seattel’a uğruyor.

Okuma serüvenine hep bir koku eşlik ediyor, her sayfanın kokusu farklı. Kitabın başlarına tütsü kokuları eşlik ediyor. İlerledikçe, kimi sayfalar ağaç kavunu kokuyor, kimi sayfalar mandalina. En çok yasemin kokusu geliyor. Bir de zaman zaman kitabın içinden geçen ve ortalığı keçi ağılı gibi kokutan Tanrı Pan’ ın kokusu var. O gelince, kolay kolay da çıkmıyor.

Kitabın dili, anlatımı muhteşem. Tom Robbins’ in kullandığı dilde, Tanrı Pan’ ın özgür ruhu, baştan çıkarıcılığı, kıvraklığı, cüretkarlığı, edepsizliği, neşesi ve erotizmi var. (Tam burada, çevirmen Belkıs Çorakçı Dişbudak’a teşekkür ediyor ve şapka çıkarıyorum.) Kitabı okurken, kitabın okuyucusu değil de yaşayanı gibi hissettim kendimi. Anlatılan her şeye inanasım geldi. Bu kitabı okumak gerçek bir serüvendi.


Bu arada kitabımın kapağından da bahsetmeden geçemeyeceğim. Bence çok güzel ve özgün bir çalışma olmuş. Diğer ülkelerde nasıl basıldığını merak ettim ve internette ufak bir araştırma yaptım. Rahatlıkla söyleyebilirim en güzeli benimki.(!) 
Bu kitabı okumadan ölmeyin, sonra eksik gidersiniz. Hatta okursanız, daha geç gitme şansınız olabilir. 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder