20 Temmuz 2010 Salı



Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi – Umberto Eco

Yazan: nazimo Kategori: Kurgu

Giambattista Bodoni 25 Nisan 1991 tarihinde başına gelen kaza nedeniyle daldığı derin uykudan uyandığında, ne adının Giambattista Bodoni olduğunu, ne içinde bulunduğu yılı,  ne de Paola adında bir karısı, 2 kızı ve 3 torunu olduğunu hatırlıyordu ama Napolyon döneminde yaşamış ünlü bir matbaacı olan  adaşı Giambattista Bodoni’yi gayet iyi hatırlıyordu. Bodoni’nin başına gelen kaza her ne ise –bunu hiç bir zaman öğrenemiyoruz- hafızasında sıra dışı bir hasar bırakmış; tüm entelektüel bilgi birikimi yerli yerinde dururken, şahsına ait tüm anılarını elinden almıştı.  Giambattista Bodoni ya da ailesinin ona seslendiği adıyla Yambo artık geçmişi olmayan bir adamdı. 

Hastaneden evine dönen Yambo, hem ailesiyle, hem dostlarıyla hem de işiyle yeniden tanışmak zorundaydı. Bir karısı olması güzeldi, Paola tatlı ve anlayışlı bir kadına benziyordu ama kazadan önce onunla ilişkisi nasıldı, bunca yılın ardından onu hala seviyor muydu, çok sık kavga ederler miydi? Bunların hiç birini hatırlamıyordu. Kendisinin sahaf olduğunu söylemişlerdi. İş yerine gittiğinde sahip olduğu eski kitaplar karşısında şaşkınlığa kapıldı. Çok kıymetli kitapları vardı. Her bir kitabın basım yılına, basıldığı matbaaya, dizgisine, cildine baktığında o kitabın kıymetini, değerini, nerede satılabileceğini biliyordu ama o kitabın sahibi olduğunu, ne zaman ve nereden aldığını hatırlamıyordu.


Doktoru hafızasının zaman içinde yerine geleceğini söylüyordu. Aradan günler geçmesine rağmen hafızasında geriye gelen hiç bir şey yoktu. Karısının önerisi üzerine, hatırlamasına yardım eder umuduyla, çocukluğunun geçtiği ve dedesinden kendisine kalan Solaro’daki kır evine gitti. Günler boyunca evin tavan arasında bulduğu, çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği yıllara ait kitapları, dergileri karıştırdı, plakları dinledi. 1931 doğumlu Bodini’nin çocukluğu, İtalya’da faşizmin hüküm sürdüğü yıllarda  2. Dünya Savaşının gölgesinde geçmişti. Evde bulduğu dergi ve kitapları deli gibi okuyarak, resimlerine bakarak, bunların kendisini nasıl etkilemiş olabileceğini düşünerek kendisine bir geçmiş inşa etmeye çalışıyordu.

Yambo, bu dokümanları karıştırırken, dergilerde, çizgi romanlarda, okul kitaplarında, şarkılarda, marşlarda yani İtalyan’ın kısa tarihinde Faşizmin çocukların beyinlerine, insanların beyinlerine ekilmesi için nasıl bir politika izlendiğini, kendisine ait hiç bir önyargısı olmaksızın -çünkü hatırlamıyor- görme ve irdeleme şansını da buluyor. İtalya’nın o dönemdeki dış politikasına bağlı olarak kitaplarda öne çıkan temalara, çizgi romanlarda değişen kahraman isimlerine, şarkı sözlerindeki değişikliklere yazarla birlikte biz de tanıklık ediyoruz. Üstelik yazar, tavan arasında bulduğu, dokunduğu ve kendisi için önemli olan tüm dokümanları bizimle paylaşıyor. Kitap çok sayıda renkli görseli de içinde barındırıyor. Eski kitap kapakları, dergi sayfaları, gravürler, pullar, çizgi roman sayfaları, dünyanın dört bir yanından toplanmış sigara paketleri, eski çay kutuları, kahve kutuları, şişeler, resimler, fotoğraflar, ders kitapları, oyuncaklar, gazeteler, ilanlar, kompozisyon ödevleri…… 

Daha sonra Yambo’nun geçmişini hatırlamasına tanık oluyoruz. Kaybettiği tüm hatıraları, bir bir sırasıyla hafızasına geri geliyor ve geriye gelenleri de bizimle paylaşıyor. Bu bölümde hem Yambo’nun hayatını öğreniyoruz, hem de Yambo’nun gerçek hayatı ile, ön yargılarını unutmuş Yambo’nun tavan arası araştırmalarıyla kendisine yakıştırdığı hayatı arasındaki farkı görüyoruz. Bu karşılaştırma da okuyucu için şaşırtıcı oluyor.  Ayrıca kırık bir aşk hikayesine de tanıklık ediyoruz, tohumları tıpkı faşizm gibi çok genç yaşlarda atılmış, bir türlü tamamen unutulamamış  kırık bir aşk hikayesine….. 

Kitapda beni en çok etkileyen kısım; Yambo’nun Sorano’da gittiği kilisenin bahçesinde arkadaşlık ettiği, veremli, dinsiz, anarşist ruhlu Garangola’nın neden yanında neşter taşıdığına dair yaptığı açıklamadır;
Adi adamın tekiyim de ondan. Bildiğim ve yaptığım şeyler yüzünden SS’ler ya da Kara Gömlekliler beni bir gün ellerine geçirirlerse, işkence yaparlar. İşkence yaparlarsa konuşurum, çünkü acıdan korkarım ben. Konuşursam da arkadaşlarımı ölüme yollarım. Onun için yakaladıklarında bu neşterle boğazımı keseceğim. Canım acımaz, bir saniyede şak diye keserim. Böylece herkese kazığı atmış olurum: önce hiçbir şey öğrenemeyecekleri için faşistlere, sonra günah olduğu halde intihar ettiğim için rahiplere, sonra da Tanrı’ya, onun karar verdiği zaman değil, dilediğim zaman öldüğüm için. Al sana.
Keşke her korkak böyle olsa demek istiyorum …

Kitabı özünde beğendim, özellikle içindeki görseller çok hoşuma gitti. Ama tüm okuma boyunca şu fikri kafamdan atamadım. Eminim bu kitap bir İtalyan okuyucu için çok daha özel olacaktır. Bir şekilde orada anlatılan kitaplar, dergiler, çizgi roman kahramanları hayatının bir köşesine değmiş olacak, ona benden çok daha kolay ulaşacak, hatta içini ısıtacaktır. Ben kitaptaki dokümanlara biraz yabancılık çektim. Yambo İtalyanca dışında İngilizce ve Fransızca da konuşuyor. Dolayısıyla zaman zaman hafızasına çeşitli kitaplardan alınmış Fransızca ve İngilizce metinler de geliyor. Ama çevirmen bu satırları dip not koymaksızın kendi orijinal dilleriyle metin içinde bırakmış. Bu nedenle metinde anlamı kuvvetlendiren bir şeyleri kaçırıp kaçırmadığımızı bilemiyoruz.

Solaro’da bir tavan arasını Yambo’yla birlikte karıştırmaktan büyük keyif aldım. Her okuyucunun da kendi geçmişi ve bilgi birikimi doğrultusunda bu serüvende farklı lezzetler bulacağına inanıyorum. 

Meraklılarına duyurulur.
http://web.archive.org/web/20101007130450im_/http:/www.neokudum.com/wp-content/plugins/wp-spamfree/img/wpsf-img.php


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder