8 Mayıs 2016 Pazar

Küskün Müzikal - Emek Sahnesi



(Nazimo - Tiyatro)

Yazan: Engin Alkan (Carson McCullers'in The Balad of Sad Cafe adlı öyküsünden esinlenerek)
Yöneten: Engin Alkan
Müzik: Engin Alkan
Sahne Tasarım: Engin Alkan
Kostüm Tasarımı: Çağla Yıldırım - Merve Artun
Koreografi: Senem Oluz
Işık Tasarımı: Cem Yılmazer

Oyuncular;
Zakkum: Pınar Yıldırım
Kuzen: Edip Tepeli
Kesik: Mert Süleyman
Battal Sefa: Zeynep Çelik Küreş
Zifir: Hande Ağaoğlu Kaplan
Kıymık: İbrahim Ersoylu
Kurşet: Hasan Karakurt
Mıhbey: Caner Erdem

Orkestra:
Şef  & Keman: Hivda Zizan Alp
Kanun: Toygun Can
Perküsyon: Öner Coşkundere
Klarnet: Merve Sarıbaş
Klavye: Uğur Büyükçınar
Bas: Zeki Berk Ulu

Bu akşam bir şey seyrettim ama ne seyrettiğimi nasıl anlatacağım bilemiyorum. Sormak istiyorum Engin Alkan'a bu neyin kafası acaba diye?





Engin Alkan tarafından sahneye konan bir müzikalin güzel olacağını tahmin etmiştim ama böyle bir şey seyredeceğimi hiç düşünmemiştim.

Emek sahnesi küçücük bir yer. Yaklaşık 2 kat yüksekliğinde tavanı olan, yerle hem zemin bir sahnesi var. Yaklaşık 58 - 60 kişilik de seyirci kapasitesi. Ama bu küçücük sahnede bu dev prodüksiyon nasıl sahnelenmiş gerçekten bilemiyorum.




Oyunun konusundan önce dekorundan bahsetmek istiyorum. Yüksek tavanın verdiği avantaj kullanılarak 2 katlı bir dekor kurulmuş. Dekor merdivenlerden oluşuyor. dekorun 1. katından duvara dayalı bir merdivenle 2. kata çıkabiliyorsunuz ve bu merdiven tavandaki bir boşluğa ulaşıyor ki burası baş kahramanımız Zakkum Hanım'ın evi oluyor ve Zakkum Hanım buradan sahneye giriş ve çıkış yapıyor. Kadın yaklaşık 5 metre yükseklikte duvara dayalı bir merdiveni kullanarak sahneye giriyor. Başlı başına bir olay bence. 1. katı küçük bir teras gibi düşünün. (yandaki resimde Zakkum Hanım'ın yattığı yeri kast ediyorum) Bu terasın 2 tarafında da merdivenler var ve bu merdivenler  istendiğinde halatlar ve tavandaki makaralar yardımıyla yukarı kaldırılarak 1. katın 2 tarafını kapatan duvarlara dönüşüyor. (Ki şu anda kapalı olarak duruyor) Dekorun her tarafından halatlar ve püsküller sallanıyor. İnanılmaz yaratıcı, işlevsel ve zor bir dekor . 



Dekora bayıldım. Oyuncuların dekoru kullanma şekli beni şaşkınlık içinde bıraktı. Yüksekte, merdivenlerde bedenlerini şekilden şekile soktular. Bazen bakarken içim fena oldu diyebilirim. Mesela aşağıdaki ilk resimdeki gibi; o adam o iki basamak arasında nasıl öyle durmayı başardı? Sadece dursa iyi, bir de bir muhabbet, bir muhabbet, el kol hareketleri falan.


















Oyunun konusuna gelince; çekinmeden anlatacağım çünkü neredeyse konunun tamamı tanıtım broşüründe anlatılmış. Bu da beni şaşırtan unsurlardan bir tanesi oldu. Oyundan önce konuyla ilgili seyirciden saklı gizli bir şey kalmıyor. 



Hikaye kimsenin fazla uğramadığı, her günün bir önceki günle aynı olduğu, sıcak, unutulmuş bir kasabada yaşayan Zakkum Hanım'ın çevresinde dönüyor. Zakkum yalnız yaşayan, içine kapanık, çok sert bir kadındır. Aslında otlardan iksirler hazırlamaktadır ama yetiştirdiği üzümlerle ilaç niyetine yaptığı Boğazkesen şarabı kasabada ve civarda meşhurdur ve halk 1 bardak şarap alabilmek için akşamları kapısında beklemektedir. Zakkum Hanımın geçmişinde trajik bir gönül hikayesi vardır. Sadece 10 gün evli kaldığı ve nefret ettiği kocası Kesik'i evden kovmuştur ve Kesik hapse düşmüştür. Bir gün bu üzerine ölü toprağı serpilmiş kasabaya kambur bir genç adam gelir ve Zakkum Hanım'a onun kuzeni olduğunu söyler. Kuzenin Zakkum Hanım'ın yanına yerleşmesiyle birlikte kasabada hayat eğlenceli bir hal almaya başlar. Bu kambur genç adam Zakkum'a ulaşmanın bir yolunu bulur ve aralarındaki tanımlanamaz ilişki gün geçtikçe Zakkum'u yumuşatır ve kasabalılara yaklaştırır. Artık bu ev kasabalıların eğlendiği, içki içip, yemek yediği bir meyhaneye dönüşür. Ta ki, Kesik hapisten çıkıp geri gelene dek.



3 saat, 2 perde süren oyun boyunca 1 dakika bile oyunun temposu, enerjisi düşmedi. Hem Zakkum Hanım, hem kuzen hem de kasaba ahalisinin oyunculukları çok iyiydi. Her bir karakter nevi şahsına münhasır. Hangisine bakacağımı şaşırdım diyebilirim.


Ve oyun bizi güldürürken o kadar çok insanlık haline dokunup geçiyor, kanırtıp geçiyor bazen de deşip geçiyordu ki. Kahkahalarla gülerken birden hüzünlendik. Ve oyunun müzikleri ve şarkı sözleri. Bazısı çok neşeli, fıkır fıkır, bazısı da bildiğin hüzünlü, hatta göz yaşartacak kadar hüzünlü şarkılar. Kıyafetler, oyuncuların makyajları. Kısacası Emek sahnesinde bambaşka bir alem izledik biz.



Tiyatroda en ön sırada oturuyorduk. Ve oyuncular neredeyse ayaklarımızın dibinde oynuyordu. Yerde yatarak ya da sürünerek oynadıkları sahnelerde, resmen yüzümüzden 30 cm ötede, gözümüzün içine baka baka repliklerini söylediler. Doğrudan bana söyler gibi.

Oyundan gerçekten çok etkilendim. Üzücü olan 2014-2015 tiyatro sezonunda sahnelenmeye başlayan bu nefis müzikali çok geç fark etmiş olmam. Bu akşam son oyundan bir önceki gösteriyi seyrettim. Son temsilde haftaya pazar oynanacak ve yer yok Ama işin güzel tarafı bu oyunu ıskalamamış olmam. Ne mutlu ki seyretme şansını yakaladım.

Ve bu oyun benim kişisel tarihime finalinde oyuncularla birlikte sahnede göbek attığım oyun olarak da geçecek. Herkesin emeğine sağlık.

Büyüksün Engin Alkan.


Zakkum Hanım'ın çok acıklı şarkısı;



Size bahsettiğim, sahnede göbek atılan bölüm. Bu 2014 yılından bir video ama bizde de aynısı oldu.






Kendime not; Bizim takım annem, ben ve kızım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder