17 Aralık 2009 Perşembe



Monte Cristo Kontu – Alexandre Dumas

Yazan: nazimo Kategori: Klasikler| Kurgu

Çocukken bir solukta, adeta nefes almaksızın okuduğum Monte Cristo Kontu’nu, yıllar sonra İthaki Yayınları tarafından basılan tam metninden tekrar okudum ve fark ettim ki, aradan geçen onca yıl, bu kitabın benim içimde yarattığı duygulardan hiç bir şey eksiltmemiş.

Monte Cristo Kontu hemen hemen herkesin konusunu bildiği, yazıldığı zamandan beri tarihin eskitemediği bir “Best Seller”, Edmond Dantes’in inanılmaz hikayesi (Her ne kadar o zamanlarda Best Seller kavramı yoksa da). 

19 yaşında başarılı bir kaptan adayı olan Edmond Dantes, delicesine aşık olduğu Katalan sevgilisi Mercedes’le nişanlanıp, evleneceği gün, arkadaş bildiği düşmanlarının ihanetine uğrayarak, hayatının en mutlu günü olacağını umut ettiği bir günde, kendisini  İf Şatosunun  taş hücrelerinden birinde bulur.


Edmond Dantes İf Şatosunun taş duvarları arasında, hem acıyı, hem yalnızlığı, hem deliliği, hem dostluğu, hem bilgiyi, hem zenginliği, hem de özgürlüğü bulmayı başaracaktır. İf Şatosunun bir başka sakini, herkesin “deli” olduğuna inandığı Rahip Faria’nın uzun yıllar boyunca iğneyle kuyu kazar gibi açtığı gizli geçit, ufak bir hesap hatası sonucunda, denize bakan duvar yerine, Edmond Dantes’ in hücresine açılınca, bu iki yalnız tutuklunun da kaderi değişir. İtalyanca, İspanyolca, Yunanca ve Fransızca bilen, matematik ve kimya konusunda uzman olan rahip Faria, tüm bildiklerini, hücrede geçirdikleri uzun yıllar boyunca Edmond Dantes’e öğretir. Tüm bu çalışmalar sırasında, iki kader arkadaşı İf Şatosundan kaçma hayalinden de vazgeçmezler ve yaptıkları kaçış planına göre çalışmalarını sürdürürler. Maalesef talih Rahip Faria’ya sırtını dönmüştür. Atalarından ona miras kalan ölümcül bir hastalığı vardır ve art arda gelen krizler sonucunda rahip felç geçirerek sakat kalır. Bu durumda artık şatodan kaçmasına imkan yoktur ve hiç bir koşulda kendisini yalnız bırakmayacağını açıklayan dostu Edmond Dantes’e sakladığı büyük sırrını, Monte Cristo adasında gömülü olan muhteşem hazinenin yerini söyler. Zavallı rahibin ölümü, Edmond Dantes’ in kurtuluşu olur ve rahibin kefen bezinin içine saklanarak, ayağına bir gülle bağlı olduğu halde, İf şatosunun kayalıklarından, rahibin ölü bedeni yerine, Akdeniz’ in soğuk sularına fırlatılır.

Kitabın bundan sonraki kısmı, adeta, ilahi adaletin yeryüzünde vücut bulmuş hali, Monte Cristo Kontu da, ilahi adaletin yeryüzündeki cezalandırıcı elidir. Adada saklı hazineyi bulan Edmond Dantes, Monte Cristo Kontu adını alarak, 24 yıl sonra Paris’e bir intikam meleği olarak geri dönecektir. Esrarengiz Monte Cristo Kontu, inanılmaz servetiyle Paris sosyetesinin göbeğine bir bomba gibi düşmüştür. Kitap tam anlamıyla bir intikam destanıdır. Tüm kitap boyunca, Monte Cristo Kontu’nun, intikam planlarını sınırsız parasının da yardımıyla ince ince ördüğünü ve uygulamaya soktuğunu görürüz. Planların uygulanması okuyucular içinde çeşitli sürprizlerle doludur. Okuyucu, sayfadan sayfaya, bölümden bölüme, soluksuzca Kontun ve onun bitmeyen nefretinin peşinden koşturur. Düşmanlarına karşı çok acımasız olan Monte Cristo Kontu, dostlarına karşı çok cömerttir ve onlar için kim olduğu bilinmeyen bir iyilik meleğidir.

İlahi adaletin yerine gelmesi her ne kadar okuyucuya değişik bir tatmin duygusu yaşatıyorsa da, zaman zaman intikam ateşinin ulaştığı yerlere bakarak, Monte Cristo Kontu’nun ruhunun da en az düşmanlarınınki kadar kirlenmiş olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Dostları için, hiç bir çekince hissetmeksizin sığınılabilecek bir liman olabilen Monte Cristo Kontu ile,  düşmanlarının yakın çevresinde onulmaz yıkımlara sebep olan adamın aynı kişi olduğuna inanmak gerçekten çok zor.  Sanki  geçmişe gömülmüş saf, umut dolu Edmond Dantes dostlarına karşı, hayatın katılaştırdığı, kin ve nefretin ürünü olan Monte Cristo Kontu ise düşmanlarına karşı olan görevlerini yerine getirmekte.

Çok usta bir anlatıcı olan A. Dumas, hikayesini, binbir gece masallarından fırlamış, ipekler ve elmaslar içerisinde esrarengiz Prenses, Monte Cristo adasında gizli geçitlerden girilen ve dönemin uzak diyarı “Doğu’ya” öykünerek döşenmiş mağara, kusursuz hizmet veren dilsiz arap uşak, çok hızlı yol olan özel yapım gemi, bir damlasıyla insanları tedavi eden ama 3 damlasıyla öldüren zehir, insanları kaçıran şehir eşkıyaları, haşhaş macunları gibi çok çeşitli ve hayal gücünü gıdıklayan unsurlarla zenginleştirmiş. Düşmanlarının dünü, bu günü ve geçen yıllar içinde yaşadıklarını ayrıntılı bir şekilde anlatmış. Kitabı Türk okuyucular için ilginç kılan bir başka özellik de Monte Cristo Kontu’ nun yanındaki esrarengiz güzel kadının babasının, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa olmasıdır
.


Kitabın sayfaları arasında, ara sıra, Monte Cristo Kontu’ nu yıllar önce Altın Çocuk Kitapları serisinden çıkmış baskısından  okuyan küçük çocuğa rastladım. Gözlerimin önüne kitabı, dayımın evinin merdivenlerine oturup okuduğum zamanlara ait görüntüler, hafızama metnin hayalimde yarattığı binbir gece masallarından fırlamış  imgeleri geldi. Kitaptan hala aynı heyecanı alıyor olmamın sırrının ne olduğu konusunda ise bir türlü karar veremedim. Bir şekilde  içimde bir yerlerde bozulmadan kalabilmiş çocuk ruhum mu yoksa Alexandre Dumas’ ın insanın içine işleyen anlatımı mı?

Kitap her ne kadar ansiklopedi ölçülerinde sayılabilecek ebatları ve 1050 sayfalık kalınlığınla insanın gözünü ilk bakışta korkutuyorsa da, arka kapağında da yazdığı üzere bir solukta okunuyor. Ama uzuuuuunca bir  solukta okunuyor. Bu nedenle diyorum ki, derin bir nefes alın ve okumaya başlayın.

Meraklısı için not 1:

Tepedelenli Ali Paşa: 
Tepedelenli Ali Paşa 1744 yılında bugünkü Arnavutluk’ un Tepelen (Arnavutça Tepelena deniyor) kasabasında doğdu. 1768 yılında zengin bir paşanın kızıyla evlendi ve Osmanlı Devletinin hizmetinde hızla yükselmeye başladı. 1788 yılında Yanya valiliğine getirildi. Bu dönemde bölgedeki Rumlar Osmanlı Devleti’nden bağımsızlıklarını kazanmak üzere çalışmalara başlamışlardı. Tepedelenli Ali Paşa bu bağımsızlık hareketlerini bastırmak için sert önlemler aldı. Fakat Osmanlı devleti’nin o dönemdeki zayıflığından yararlanarak Arnavutluk ile Yunanistan arasındaki Epir bölgesinde nüfuz bölgesini genişletti. Osmanlı Devleti’nden yarı-bağımsız bir şekilde davranmaya başladı. Değişik Avrupa ülkeleriyle çıkarlarına göre doğrudan ilişkiler kurdu. 1809 yılında İngiliz yazar/şair Lord Byron Tepedelenli Ali Paşa’yı ziyaret etmiş ve bu ziyareti yazılarına konu almıştır. Tepedelenli Ali Paşa’nın oğullarıyla birlikte bağımsız bir devlet kurma aşamasına gelmesi üzerine II. Mahmut mühürdarı Mehmet Sait Halet Efendi’nin de etkisiyle Tepedelenli Ali Paşa’yı görevden aldı. Fener Patriğinin de II. Mahmut’un bu kararı üzerinde etkili olduğu söylenir. Tepedelenli Ali Paşa bu kararı dinlemedi ve bir isyan başlattı. Bu isyanı bastırmak üzere II. Mahmut Sadrazam Hurşit Ahmet Paşa’ yı Tepedelenli Ali Paşa’nın üzerine gönderdi. Hurşit Ahmet Paşa, Tepedelenli Ali Paşa’nın işgal ettiği yerleri geri alarak, Tepedelenli Ali Paşa’nın oğullarıyla birlikte ordusunu yendi. 24 Ocak 1822′de de Tepedelenli Ali Paşa kurşunla vurularak öldürüldü. Daha sonra da başı kesilerek İstanbul’a gönderildi. (Kesik baş sahnesi kitapta da anlatılmaktadır. )
(Kaynakça: Vikipedia)

Meraklısı için not 2:

Monte Cristo Kontu, yazıldığı ve fasiküller halinde tefrika edildiği ilk  günden bu güne dek pek çok kez filme çekilmiş, dizisi ve anime filmi yapılmış, ana metinden kotarılan yan konularla yeni filmler yapılmış, ve bir çok sanatçıya, yazara, müzisyene de eserlerinde esin kaynağı olmuştur.

Monte Cristo Filmleri: 1908 yılında yapılan sessiz filmden başlamak üzere en son 2002 yılında çevrilen ve yönetmenliğini Kevin Reynolds’ un yaptığı filme dek 18 kez filme çekilmiş veya dizisi yapılmıştır. Ayrıca 2004 yılında anime dizi olarak gösterilmiştir.
Monte Cristo’ ya ilişkilendirilerek çekilen filmler:
Monte Cristo’ nun Oğlu (1940)
Monte Cristo’ nun Karısı (1946)
Monte Cristo’ nun Dönüşü (1946)
Kontes Monte Cristo (1948)
İntikamın Maskesi (1951)
Monte Cristo Kontu’nun Hazinesi (1961)
Daha detylı bilgiyi


"Monte Cristo Kontu – Alexandre Dumas" için Yorum Yok

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder