.jpg)
Yokyer – Neil Gaiman
Richard Londra’ya gideli neredeyse 4 yıl olmuştu. İyi bir işi, çok güzel
ama biraz fazla talepkar bir nişanlısı vardı. Hayat onun için kendi rutinini
yakalamıştı.
Bir akşam kaldırımda kanlar içinde yatan bir kıza, Door’a rastladı
ve hayatının ritmi bozuldu. Kız polise haber verilmesine ve hastaneye
götürülmeye şiddetle itiraz ediyordu. Onu yolun ortasında, yaralı ve çaresiz
bir şekilde bırakamayan Richard, nişanlısı Jessica’nın tüm itirazlarına rağmen
kızı evine götürdü. Kız da Londra’da yaşıyordu, ama Richard’ın yaşadığı kısmında
değil. Yani Richard Londra’nın üstünde yaşıyordu, o ise, kaldırım
kenarlarındaki mazgal kapaklarının arasından bakıldığında görünen ve Londra’dan
sızan her şeyin biriktiği aşağı Londra’da.
Ailesi katledilmişti. Ailesini
öldüren Bay Vandemar ve Bay Croup şimdi de onun peşindeydiler. Hatta Richard’ın
evine kadar gelip, kızı vermesi için onu tehdit bile etmişlerdi. Kimsenin
karşılaşmak istemeyeceği kadar korkunçtular. Çünkü yüzlerce yıldır her çeşit
canlıya her çeşit kötülüğü büyük bir zevkle yapıyorlardı ve bugüne dek
kullanmadıkları cinayet ve işkence yöntemi kalmamıştı. Richard’ın da
yardımıyla, aşağı Londra’ya mahsus haberleşme yöntemleriyle dostlarına ulaşan
Door, ertesi sabah, Richard’ın hayatından, geldiği gibi aniden çıkıp gitti.

Falcı kadının yıllar önce
söylediği kehanet tutmuştu. Aşağı Londra’dan gelen Door’la karşılaşmak,
Richard’ın yukarı Londra’daki varlığının tüm dengelerini bozmuş, onu bildiği,
tanıdığı ve yaşadığı bu dünyada görünmez ve duyulmaz yapmıştı. Artık yukarı
Londra’da yeri olmayan Richard için aşağı Londra’nın kapısını çalmaktan başka
çare kalmamıştı. O kapı bizim hayal bile edemeyeceğimiz karmaşıklıkta ve
sürprizlerle dolu bambaşka bir dünyaya açılıyordu. Aşağı Londra’nın her katmanı
bambaşka hayatları saklıyor ve her kapı başka bir tehlikeye çıkıyordu. Londra
sadece atıklarını değil, geçmiş zamanları ve sırlarını da burada depoluyordu.
Richard bu hiç bitmeyecekmiş gibi gelen uzun yolculuğunda, yeraltı dünyasının
insanları ve yaratıklarıyla, hatta kendi kendisiyle tanışacak, dost ve düşmanlar
edinecek, Atlantis bağlarından toplanan üzümle yapılan şaraptan tadacaktı.
Acaba o kapılar bir gün Richard için yukarı Londra’ya tekrar açılabilecek
miydi?
Neil Gaiman yine sürprizlerle
dolu, bir solukta okunan fantastik bir romana imza atmış. Kitabın başlarında
yeni bir dünyayı tanımanın coşkusuyla su gibi giden sayfalara pek aldırmadım
ama, sonlarına doğru kitap hiç bitmesin istedim. Sakınarak okudum desem
yeridir. Fantastik okurlarına duyurulur. Gerçek bir hazine sizi bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder