11 Mart 2016 Cuma

Kün - Sezgin Kaymaz


(Nazimo - Edebiyat)

Sezgin Kaymaz'dan okuru sayfadan sayfaya peşinden soluksuz koşturan bir roman daha. Kün! 

Bu kitap nasıl anlatılır bilmiyorum. Gerçekle mucizenin, bu dünyayla öte dünyanın, masumla günahkarın, inançlıyla inançsızın, mizahla acının iç içe geçtiği, birbirine karışıp hercümerç olduğu akıllara ziyan bir öykü. Sezgin Kaymaz bu hikayeleri nereden bulup yazıyor diye sorduğum bir arkadaşım, Anadolu'dan diye cevap verdi bana. Hakikaten bu roman Anadolu'nun tam da ortasında geçiyor. 40 sene öncesinde Ankara'nın Boğaziçi ve Yeşil Bayır köyüyle, Konya'nın Karaaslan köyü arasında, oraların insanları arasında gidip geliyor. 

Karaaslan'lı küçük bir çocuk olan Ömer'in etrafında ilmik ilmik bir hikaye örülüyor. Bu hikayede kimler yok ki, Mesela Muhtar Hacı Naci Kalaycı var ki kendisi Yeşilbayır mahallesi diye bilinen bölgede parsel parsel arsa çevirip satmış ve bu mahallenin Ankara'ya kazandırılmasında birinci dereceden rol oynamıştır. 



İbadet sosuna bulanmış çarıklı erkan seni. Karaktersiz biri yani. Kendisinden feyiz alan 3 tane insan müsveddesi yeğen. Mesela Ömer'in şerefsiz babası Şeref, karısı ve küçük oğlu. Ömer'in köyündeki caminin imamı Muzaffer Hoca, Ömer'e kol kanat geren Hüdai Ağa, Hüdai ağanın 28 yaşındaki konuşan köpeği Çeto ki kendisi tam bir Konyalı ağzıyla konuşmaktadır. Yani canım Çeto. Mesleğiyle vicdanı arasına sıkışmış Komiser Menderes. Ve muhtar emminin aç gözlüğüne kurban giden Yeşil Bayır mezarlığının mezarları dağıtılmış ölüleri. Mis gibi arsayı canlılar dururken ölülerin kullanımına tahsis edecek değildik ya? Mezarlık sakinlerinin "Ölüyorduk, sanki yeterince ölmemişiz gibi" diye cümle kurduğu ve kurulan bu cümlenin okuyucuya hiç de anlamsız gelmediği bir öykü düşünün. Öyle yani, okuyucuya dert oluyor ölmek üzere olan ölüler. Ve mezarlarından uzaklaştıkça kafayı sıyırıp dağıtmaya başlayan, artık yaptıklarından sorumlu tutulamayacak olan ölüler ya da Ömer'in dediği gibi ölükler. Zaten kim onları nasıl ve neden sorumlu tutabilir ama değil mi? Öyle işte. Okuyunca ne demek istediğimi anlarsınız.

Bir curcuna ki sormayın gitsin. İnanılmaz işveli, oyunbaz, komik bir anlatım. Yöresel ağızlar, duyduğu gibi yazan bir yazar. Yani okurken sahneler gözünüzde, sesler kulağınızda canlanıyor. Üstelik komik. Gerçekten çok komik. Sürekli bir kikir kikir halleri. "Dur bak ne yazmış, Alasen bir dinle ne olur" halleri, Hiç bilmediğim, daha önce duymadığım, Anadolu'nun genzinden kopup gelmiş onlarca kelime. Misal; gıslavet, dişkir, sekene, karık, sokranmak, karıktaki kıytık, göğertmek. Nasıl ama tanıdık bir şeyler var mı arasında? Hep kafamda ne olur birisi bunun filmini çeksin fikri. Çünkü çok görmek istiyorum o sahneleri.

İşte öyle bir roman Kün ve ille de Çeto'm.
Okuyun. Çeto'yu tanıyın.

Kitap tanıtım videosu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder