(Nazimo - Tiyatro)
Yazan: Eugene Ionesco
Yöneten: Serpil Göral
Müzik: Erkan Karaosman
Kostüm ve Dekor: Hilal Polat
Danslar: Muhammet Uzuner
Işık: Utku Kara
Oyuncular;
Cemal Toktaş, Mehmet Akif Kızışar, Nergis Östürk, Onur Dikmen, Onur Mahir, Serpil Göral, Yeliz Kuvancı
Çok ilginç bir deneyim yaşadık bu akşam Taşra Kabare'de. Kel şarkıcı oyununa bilet alma sebebim aslında mekanın ve konseptin büyüsüne kapılmamdı. Bir masada oturup içkimi yudumlarken ya da bir şeyler atıştırırken müzikli oyun seyretme fikrinin büyüsüne kapıldım ve bir arkadaşımla biletimi aldım. Oyun hakkında bir fikrim yoktu, herhangi bir beklentim de yoktu. Tek beklentim iyi vakit geçirmekti ama Taşra Kabare'de süper bir şey buldum.
Mekana gittiğimizde sahnede bizi iki garson karşıladı. Tam 562 yıldır mekan sahibiyle birlikte müşteri beklediklerini söylediler. Sonunda bizler gelmiştik. Çok heyecanlıydılar. Ama buranın biraz tekinsiz bir yer olduğunu da ağızlarından kaçırdılar. Mekan sahibi kadın da bir acayipti. . Şov için eğitip kavanozda sakladığı sineklerini kavanozun kapağını açarak dışarıya saldı ve böylece şov başladı. Sineklere gelecek olursak, böyle sineklere can kurban. Önce Londra dolaylarında yaşayan Smith'lerle tanıştık. Sonra onlara misafir gelen Martin'lerle , sonra hizmetçi Mary ve en sonunda da yanlarına şöyle bir uğrayan itfaiye şefiyle tanıştık.
Oyunun konusuna gelince, konusu... yok. Hiç bir şey üzerine bir oyun. Hiç bir şey anlatmıyor.
Ionesco'nun 1950 yılında yazdığı absürt tiyatro oyunu olan Kel Şarkıcı hiç bir şey anlatmazken aslında o kadar da çok şey anlatıyor ki. Oyun esnasında bunu fark etmedim. Sadece saçmalıklar zincirine ve mimiklere, jestlere, kostüm, makyaj ve ışıkla yaratılan sihirli görüntülere güldüm. Ama oyun bitince sizi bırakmıyor. Belli ki bir derdi var, bir şeyler söylemiş size. Anladın mı diye peşinde koşuyor, dürtüyor, kulağına fısıldıyor. Ben de oyun üzerine çok düşündüm. Bir arada yaşayan, birbiriyle konuşmak, iletişimde bulunmak isteyen ama iletişemeyen, konuşsa da anlaşamayan, ama bir şekilde bir arada kalmaya devam eden insanlar, pardon sinekler. Oyun yazılalı 50 seneden fazla olmuş. Hala kalabalıklar içinde yalnızız, hatta eskisinden de yalnızız. Tıpkı sahnenin duvarında asılı dev saat gibi. Kocaman ama zamanı gösteremeyen saat gibi. Bizim buralarda da bazı konularda zaman durmuş, saat yürümüyor.
Ionesco'nun 1950 yılında yazdığı absürt tiyatro oyunu olan Kel Şarkıcı hiç bir şey anlatmazken aslında o kadar da çok şey anlatıyor ki. Oyun esnasında bunu fark etmedim. Sadece saçmalıklar zincirine ve mimiklere, jestlere, kostüm, makyaj ve ışıkla yaratılan sihirli görüntülere güldüm. Ama oyun bitince sizi bırakmıyor. Belli ki bir derdi var, bir şeyler söylemiş size. Anladın mı diye peşinde koşuyor, dürtüyor, kulağına fısıldıyor. Ben de oyun üzerine çok düşündüm. Bir arada yaşayan, birbiriyle konuşmak, iletişimde bulunmak isteyen ama iletişemeyen, konuşsa da anlaşamayan, ama bir şekilde bir arada kalmaya devam eden insanlar, pardon sinekler. Oyun yazılalı 50 seneden fazla olmuş. Hala kalabalıklar içinde yalnızız, hatta eskisinden de yalnızız. Tıpkı sahnenin duvarında asılı dev saat gibi. Kocaman ama zamanı gösteremeyen saat gibi. Bizim buralarda da bazı konularda zaman durmuş, saat yürümüyor.
Taşra Kabare Kel Şarkıcı oyununu kabare arzında yorumlamış. Oyuna minik bir orkestra da eşlik ediyor. Oyun esnasında hem çalıyorlar hem de en az bizim kadar oyuna gülüyorlar. Kaçıncı seyredişleri bilmiyorum ama hala ilk günkü gibi gülüyorlar.. Ve sahnede yapılan danslar. Basit hareketeler ama kostümlerin ve ışığın da etkisiyle seyretmesi çok keyifli şovlara dönüştüler.
Oyuncular makyaj ve kostüm nedeniyle çok değiştiği için kim kimdir diye oyuncuların isimlerini googleladım. Ve şok şok şok. Misal aşağıdaki resimdekiler Nülifer Öztürk ve Cemal Toktaş. Şimdi de gerçek hayatta nasıl gözüktüklerine bakalım. Özellikle ağa dizilerinin sert çocuğu Cemal Toktaş'ı kırmızı çıçek çocuk kıyafetiyle tanıyamadım. Fakat bu benim kabahatim değildi.
Peki bu kız (Yeliz Kuvancı ) ve bu adam (Onur dikmen) bu kızla bu adam desem, insan inanmakta zorluk çekiyor.
Her oyunda evlat edindiğim bir oyuncu olur benim. Kel Şarkıcıda da Yeliz Kuvancı'yı evlat edindim. O kadar iyiydi ki, bir o kadar da şirin..
Çok şaşırdım, çok eğlendim. Bu oyun için tek seferin yeterli olmadığını düşünüyorum. Tadı damağımda kaldı çünkü. Bir daha gidesim var.
Bu arada Taşra Kabare ile ilgili olarak Nergis Öztürk ve Cemal Toktaş'la yapılan bir röportajı da sizinle paylaşmak istiyorum.
Edebiyat ve tiyatro ile ilgili paylaşımları Facebok'da entelektüelbaykuşlar isimli sayfamızı beğenerek güncel olarak seyredebilirsiniz.
Kendime Not: Bizim takım Berna ve ben
Kendime resim;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder