(Nazimo - Tiyatro)
Yazarı: Nina Raine
Çeviri: Haydar Köyel
Yönetmen: Sami Berat Marçalı
Dekor-ışık tasarım: Sami Berat Marçalı
Kostüm Tasarımı: Dilek Tora
Efekt Tasarımı: Onat Esenman
Fotoğraf: Mehmet Nevzat Erdoğan
Teaser: Mehmet Selçuk Bilge
Oynayanlar:
Tuğçe Altuğ - Sylvia
Ayşe Lebriz Berkem - Beth
Barış Gönenen - Billy
İbrahim Halaçoğlu - Daniel
Haydar Köyel - Christopher
Gülce Oral - Ruth
ilk gösterim: 20.01.2016
Süre: 120 dakika
Kabileler oyunu beni gerçekten şaşırtan ve etkileyen
bir oyun oldu. Bir kere gerçeğe inanılmaz derecede yakın oyunculuklar
seyrettik. Bu insanda bir çeşit röntgencilik duygusu yaratıyor. Oyun başlıyor
ve biz bir ailenin yemek odasına konuk oluyoruz. Yemek odasının bir duvarı
boydan boya kitaplıkla kaplı ve içinde yüzlerce kitap dizili. Ortalamanın üzerinde eğitim seviyesine sahip bir ailenin evinde olduğumuzu hissediyoruz.
Anne, baba ve çocuklar masada ağır çekim yemek yiyorlar. Sonra yaşam normal hızına kavuşuyor ve
devreye sesler giriyor. Herkesin aynı anda konuştuğu, kimsenin kimseyi
dinlemediği, diyalogların eleştiri ve aşağılama seviyesinde seyrettiği, çok gürültülü, bol mimikli bir
yemeğe tanık oluyoruz. Bu esnada aile fertlerini de tanıyoruz. Her şeye tepeden
bakan entelektüel bir baba, polisiye
bir roman yazmaya çalışan anne, ayrılmış olduğu evine geri dönmek zorunda
kalan, sevgiliden ayrılmış, işsiz, tez yazan yirmili yaşlarında bir erkek çocuk, kendi opera sesini arayan, kendisini
gerçekten sevecek bir sevgili hasretiyle yanıp tutuşan, yine yirmili yaşlarda işsiz bir kız evlat.
Ve de en küçük kardeş Billy ki, ondan daha sonra detaylıca bahsedeceğim. Konuşuyorlar, çemkiriyorlar, bağırıyorlar ama sanki seslerini birbirlerine
duyuramıyorlar. O kadar kelime üretimine rağmen iletişim kurabildiklerini
söyleyemiyoruz. Bu insanlar bir ailenin parçası. Tabi ki birbirlerini
seviyorlar. Ama aile olmasalar bir arada yaşarlar mı, hatta bir arada vakit
geçirirler mi orası bence belirsiz.
Billy diğer kardeşlerden farklı. Onun doğuştan sağır olduğunu, işitime
cihazı ve dudak okuma yöntemiyle insanlarla iletişime girdiğini öğreniyoruz.
Duymadan konuşmayı öğrendiği için de konuşması bir değişik, zor anlaşılan bir
dili var. Durumundan dolayı da herkes tarafından en çok sevilen aile üyesi de o. Billy’ye bugüne dek sakat değilmiş gibi davranılmış. O kadar ki Billy
işaret dilini bile bilmiyor. Dolayısıyla diğer sağırlarla hiç bir arada olmamış. Yani evde iletişimsizliğin her çeşidi mevcut. Sonra Billy aşık oluyor ve hayatlarına Billy’nin
kız arkadaşı Sylvia giriyor. Sylvia’nın aileye girişi sanki bir uzaylının aileye
gelmesi gibi bir etki yaratıyor. Çünkü Sylvia’nın anne babası doğuştan
sağır. Sylvia duyan bir çocuk olarak doğmuş ama yakın zamanda genetik bir rahatsızlıktan
dolayı duyma yeteneğini yavaş yavaş kaybetmeye başlamış. Artık sadece gürültüleri duyabiliyor. Billy Sylvia vasıtasıyla
sağırların dünyasına – başka gezene- adım atmış oluyor. Aralarında enteresan bir denge var. Sanki birbirlerinin negatif ve pozitifi gibiler. Sylvia duyan bir çocuk olduğu halde sağırların dünyasında, sağır gibi yaşarken, Billy sağır olduğu halde duyanların dünyasında normal bir insan gibi yaşamak zorunda kalmış.
Onların ilişkileri önce Billy'i ailesiyle olan ilişkisini sorgulamaya itiyor daha sonra ailede herkesin kendisini ve birbirini sorgulamasına neden oluyor. Biz de onlarla beraber, aile sevgisi, zorunlu iletişimsizlik - sağırlık - iletişimsizlik üzerine enteresan bir oyun izliyoruz. Oyun aslında çok katmanlı. Her an bu ailenin yeni bir yönüyle, olayların başka bir boyutuyla karşılaşıyoruz. Yaşadıkları duygusal kırılmalar onların da üzerine üzerine gidiyor, bizim de üzerimize üzerimize geliyor. Sanki elinize sığdırmakta zorluk çektiğiniz bir yün yumağı birden elinizden kurtuluyor ve hızla çözülerek yuvarlanıyor. Bu aile kendi duygusal travmalarının altında ezilirken bizi de yalarında sürüklüyorlar.
Biraz da oyunculardan bahsetmek istiyorum. gerçekten çok etkileyici performanslar izledik. Ama oyundaki bazı roller diğerlerinden çok daha zordu. Billy rolündeki Barış Gönenen hiç duymadan konuşan bir insanı, sesi, telaffuzu, yüz mimikleri, kaşı, gözü, bedeniyle o kadar güzel oynadı ki, etkilenmemek, hayran olmamak mümkün değil. Yine Sylvia'yı oynayan Tuğçe Altuğ, sağırlaşmakta olan bir insanı çok iyi canlandırdı. Fakat duyma yeteneğini sonradan kaybeden biri böyle mi konuşur gerçekten bilemiyorum. Bir de evin büyük oğlu Daniel rolündeki İbrahim Halaçoğlu'da arızalı yetişkini gerçekten çok iyi oynadı. Dekor bence çok başarılıydı. Oyunun her anında tamamlayıcı unsur oldu.
Oyunun hem yönetmenliğini, hem de dekor ve ışık tasarımını yapan Sami Berat Marçalı çok zor bir metinden neredeyse kusursuz denecek bir oyun çıkarmış. Bu oyunu seyrederken gerçekten çok keyif aldım. Salondan ağzımda nefis bir tiyatro tadıyla ayrıldım. Tavsiye ederim efendim.
Sizlere Not: Sahnelerde neler oluyor öğrenmek isterseniz facebook'da entelektüelbaykuşlar sayfamızdan güncel paylaşımlarımızı takip edebilirsiniz.
Meraklısına Not 1: Nina Raine 2010 yılında verdiği bir röportajda bebek bekleyen sağır bir çiftin doğacak çocuklarının da sağır olmalarını istemesi üzerine bir belgeseli izledikten sonra oyunu yazdığını söylüyor. Herkes kendisine benzeyen bireyler yetiştirmek istiyor.
Meraklısına Not 2: Kabileler oyunu 2016 yılında İkinci Kat tiyatro oyunu olarak prömiyer yapmıştı ama 2017 yılında yoluna B planı olarak devam ediyor. B Planı'nın doğuş öyküsü hakkında Sami Berta Marçalı ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Meraklısına Video 1: Oyundan minik bir parça
Meraklısına Video 2: Dünya sahnelerinden bir parça
Meraklısına Video 3: Dünya sahnelerinden başka bir örnek
Kendime Not: Oyunu yalnız başıma seyrettim. Arka sıramda Bülent Emin Yarar oturuyordu ve arada onunla kısa da olsa sohbet etme imkanını yakaladım.
Kendime Resim:
Oyun çok başarılı, oyunculuklarda öyle. Özellikle Billy rolündeki Barış Gönenen...Konu ise herdaim güncel, iyi sahneye konmuş, dekor iyi seçilmiş, sezonun iyilerinden
YanıtlaSilben de dekoru çok beğendim. Ben sorunlu büyük ağabeyi de çok başarılı buldum.
Sil