(Nazimo - Tiyatro)
Yazan: Grigory Gorin
Orijinal Adı: Forget Herostratus
Çeviren: Haluk Bilginer
Yöneten: Muharrem Özcan
Sahne Tasarımı: Oktay Karabay
Müzik: Çağrı Belden
Işık Tasarımı: Ayşe Sedef Ayter
Beden Çalışması: Rüya Büyüktopçuoğlu
Afiş Tasarımı: Ethen Onur Bilgiç
Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu
Oynayanlar:
Herostratos: Tuna Karlı
Kleon: Devrim Özder Akın
Tissafernes: Muharrem Özcan
Klementina: Tuğba Çom Makar
Gardiyan: Evren Erler
Erita: Gözde Kırgız
Krisippos: Timuçin Başgül
Kentli-Tarihçi: Kerem Arslanoğlu
Kentli-Tarihçi: Mithat Ozan Küren
Kentli-Tarihçi: Serkan Ilgaz
Kara Komedi
(2 perde; ara ile birlikte 140')
Bu akşam üstü çok şenlikli, çok farklı bir oyun seyrettik Oyun Atölyesi'nde. Seviyorum bu tiyatroyu. Seyirciyi bir şekilde şaşırtmayı başarıyor. Oyuna gelecek olursak. yazarı bir Rus olmasına karşın olay bizim topraklarda geçiyor. M.Ö. 356 yılında Efes'de dünyanın 7 harikasından biri olan Artemis tapınağı aslen bir pazarcı olan Herastratos tarafından kundaklanır. Ama niye? Grigory Grin "Forget Herastratos" oyununda bu soruya kendi cevabını vermiş.
Belki de tarihin bilenen ilk teröristi olan Herastratos tapınağı ünlü olmak daha doğrusu ismini tarihe yazdırmak için yakmıştır. (2400 yıl sonra ben bu bilgiyi Wikipedia'dan teyit ettiğime göre gayet de amacına ulaşmış görünüyor) Herastratos tapınağı yaktıktan sonra yakalanır ve zindana atılır. Tabi ki cezası ölümdür ve asılacaktır. Ama Tanrılar hemen asılmasını istemez ve cezası ertelenir. O da kapatıldığı zindanda rahat durmaz. Aslında tıkır tıkır işlermiş gibi görünün Efes'in adalet sisteminin açıklarını, çürümüş yanlarını keşfetmiştir. Ve ortalığı karıştırmak için elinden geleni ardına bırakmaz. Önce gardiyanı kandırıp, hayat hikayesini yazdığı papirüsü bir yayıncıya satar, sonra da oradan gelen parayla Efes'in tüm ayyaşlarına içki ısmarlar. Önceleri bir kundakçının içkisini içmek istemeseler de sonraları meyhanelerde kadehler Herastratos'un şerefine kalkmaya başlar.
Herkes onu merak etmekte, ve bu işi niye yapmış olabileceğini bulmaya çalışmaktadır. Herostratos denen pazarcı da aslında feleğin çemberinden bir kaç geçmiş bir adam ve sistemin çürümüşlüğünü insan doğasının defolarını öyle iyi kullanıyor ki, bir suçludan bir antikahraman yaratmayı başarıyor. İnsan saygı duymadan edemiyor yani. Bu arada hapisteki bir suçlunun bu kadar ünlü bir hale gelmesi Efes Valisi Tissafernes ve halk tarafından seçilmiş hukuk adamı Kleon'u rahatsız etmeye başlar. Hatta Kleon'u çılgına çevirdiği bile söylenebilir. Derken Tissafernes'in güzeller güzeli karısı Klamentina'da merakına daha fazla karşı koyamaz ve Herastratos'u zindanda ziyarete gider ve işler iyice çığırından çıkar.
Aslında hikaye iktidar, adalet, hukuk önünde eşitlik gibi konuları Herostratos'un kişiliğinde bize sorgulatıyor. Hukuk önünde herkes eşit mi, yoksa bazıları daha mı eşit. Mesela Tissafernes ve karısı Klementina ile Herostratos yargıç kürsüsü önünde aynı çizgide durabiliyorlar mı? Halk tarafından seçilmiş olmak, halkın desteğini arkasına almak adalet dağıtabilmek için yeterli mi? Yani binlerce yıldır insanlığın tartıştığı devlet ve devlet karşısındaki birey çekişmesinin bir versiyonunu izledik Ama çok komik bir versiyonunu.
Birazda oyunun sahnelenmesinden bahsetmek istiyorum. Kısaca ya da tek kelimeyle etkileyici diyebilirim. Bir kere sahne düzenine bayıldım. Sahnenin ortasında bir hapishane dekoru var. Ama öyle ustalıkla yapılmış ki, seyirciye hem zindan parmaklıklarını hem de Artemis Tapınağının sütunlarını hatırlatıyor. Dekor ve kostümler antik Yunan dönemini çağrıştırıyor.Tüm oyuncular sahnenin dış çeperine, hapishane dekorunun 2 yanına, yarım daire biçiminde sıralanarak oturmuşlar. Her biri başka bir enstrüman çalıyor ki bunlar arasında viyolonsel bile var ve Çağrı Belden'in oyun için bestelediği müzikleri sahnede canlı olarak icra ediyorlar. Antik Efes şehrinde canlı bir sıra gecesine katılmışız gibi dinledik onları.
Bir taraftan da çok merak ettim, gerçekten mi hepsi bir enstrüman çalabiliyor yoksa oyun için mi çalışmışlar, bilemedim. Sahnede sırası gelen oyuncu enstrümanını kenara bırakıp oyuna dahil oluyor, rolünü bitirince de tekrar yerine dönüyor. Oyuncuların hepsinin yüzünde maskeyi andıran ağır makyajlar var ve performansları gerçekten çok başarılı. Beni en çok şaşırtan Muharrem Özcan oldu. Onu daha önce Araf ve Antonius ve Klopatra'da seyretmiştim. O ağır, ciddi suratlı adamın içinden Tissafernes gibi bir karakterin çıkabileceğini hiç ummazdım. Ama Vali Tissafernes hepimizi gülmekten kırdı geçirdi.. Kleon'u oynayan Devrim Özder Akın gerçekten çok etkileyici ve inandırıcı bir kanun adamıydı. Ben bir de Artemis tapınağının rahibesi Erita'yı oynayan Gözde Kırgız'a bayıldım. Çok gürültücü ama çok da eğlenceli bir karakter yaratmıştı. Tabi Herostratos'u oynayan Tuna Karlı oyunun başından sonuna kadar zindanda olmasına karşın, küçücük bir alanda tüm vücuduyla, çok etkileyici bir performans sergiledi. Aslında tüm kadro bence çok iyiydi.
Çok keyifli bir oyun izledik. Bence bu sezonun izlenecek oyunlarına mutlaka eklenmeli.
Sizlere not: Sahnelerde neler var merak ediyorsanız facebook'da entelektüelbaykuşlar sayfamızdan güncel paylaşımlarımızı takip edebilirsiniz.
Meraklısına Video: Tarafımdan çekilen selam bölümü
Meraklısına Not: Oyunda en ok güldüğüm yerlerden biri (dikkat direk spoiler)
Tissafernes'in Herostratos'un halk tarafından unutulmasını sağlamak için bulduğu çözüm. "Yarından tezi yok bir sütun diktirip üzerine "herastratos'u unutun" yazdıracağım demesi. Tabi aklımda kaldığı kadarıyla yazdım. Kelimeler farklı olabilir.
Meraklısına Not 2:
Dünyanın 7 harikasını derleyen Sidon'lu Antipader'den alıntı::
"Mağrur Babil’in üstünde savaş arabaları için yol olan duvarını ve Alpheus’daki Zeus26.0 heykelini ve asma bahçeleri gördüm ve güneşin kolosusunu ve yüksek piramitlerin devasa işçiliğini ve Mausolos’un engin mezarını; ama Artemis’in bulutlar üzerine kurulmuş evini gördüğümde diğer tüm harikalar parlaklıklarını kaybetti ve dedim ki, (İşte! Olimpus’un dışında, Güneş hiç bu kadar büyük bir şeye bakmadı.)"
Meraklısına Not: Bu şöhret manyaklarından başka var mı diye soranlar için, evet var. Yıllar evvel Murat Bardakçı'nın köşe yazısında okumuştum. Google'da aratınca yazıyı buldum. İlgili kısmı burada paylaşıyorum. (kaynak Haber Türk 26.01.2011)
SES getirmek, kendinden bahsettirmek, unutulmamak ve tarihe geçmek maksadıyla yapılan utanmazca tuhaflıkların Türkçe’de çok güzel bir karşılığı vardır: “Zemzem Kuyusu’na işemek”
Bu deyim, İslamiyet’in ilk zamanlarında yapılmış bir saçmalıktan kaynaklanır. Şöhreti ancak Kâbe’de yakalayabileceğini düşünen zavallının biri gözüne Zemzem Kuyusu’nu kestirmiş ve gidip herkesin önünde kuyuya bir güzel işemiştir. Böyle yapmakla isminin ölümsüzleştiğine inanmaktadır!
Bu iş bir küsur seneden buyana hatırlanmakta, bizim “Zemzem Kuyusu’na işeyen”, İranlılar’ın da “Bevvâl-i çeh-i Zemzem” dedikleri zavallıya Araplar “işeyenlerin babası” anlamına gelen “Ebû Bevvâl” demektedirler. Şöhrete ulaşmak için böyle aptallıklar yapanlardan bahsedildiğinde “Zemzem Kuyusu’na işiyor” denmesinin sebebi budur ama işeyen zavallının ismi artık bilinmemektedir.
Kendime Not: Bizim ekip annem, babam, ben ve Müge.
Kendime Resim:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder