Bu ay Robinson Crusoe bize yine konuk oldu.
(Robinson Crusoe - Edebiyat)
Merhabalar, karşınıza bu
sefer sayın editörüm sayesinde tanıştığım bir yazar olan Sezgin Kaymaz’ın
kitabıyla çıkıyorum. Sezgin Kaymaz son yıllarda yetişen kaliteli
yazarlarımızdan bir tanesidir, kitabı okumamda ise müthiş bir tesadüf söz
konusudur.
Efendim bilenler bilir
Kadıköy’de Gemide isminde harika bir mekân vardır. “Bir memleket gibidir gemi”
mottosudur ve Gemide de memleket gibidir. Olayımız 2015 senesi Kasımının
15’inde geçiyor, birkaç arkadaş Gemide’mizin üst katında oturmuş, sohbetimizi
ediyoruz. Konu kah Beşiktaş olur kah kitaplar olur. 2015 senesinin Tüyap kitap
fuarının son günüymüş, kalkmamıza yakın bir vakit arkamda kalan kat bölümünde
bir hazırlık var dikkatimi dağıtan, dikkatimi çeken ise birleştirilen masaların
üzerindeki kitaplar. Kitaplardan birisi de Sezgin Kaymaz’ın o dönem çıkmış yeni
kitabı Son Şura.
Kitaplar ve
birleştirilmiş kalabalık masa haylice dikkatimi çekiyor, bilhassa arkası bana
dönük olan bir adam. Aklıma esiyor ve acaba o olabilir mi diye düşünüp, O güne
kadar hiç görmediğim Sezgin Kaymaz’ı hemen googlelıyorum, masada oturan adam ve
görsellerde çıkan Kaymaz fotoğraflarındaki ortak nokta elindeki eldiven oluyor.
Yanımdakilere fotoğrafları gösteriyorum ve bu adam o mu diye soruyorum, git gel
az da olsa samimiyetim olan garsonlara soruyorum. O çıkıyor. O güne kadar hiç
görmediğim Sezgin Kaymaz’ı nasıl olduysa fark edip, tanışma imkanı buluyorum.
Garson Ankara’dan geldiğini ve geri döneceğini söylüyor, bir koşu elimde
olmayan bir kitabını alıyorum ve kendisine imzalatıyorum. Resmen yoktan yere
mutluluk. Hiç ortada yokken Sezgin Kaymaz’la tanışıyorum ve elimde birden adıma
imzalı kitabım oluyor, ne heyecanlanmıştım o gün…
Şimdi bu tanışma olayına
sonuç olmuş kitabımıza gelirsek, hikaye bir Kandemir Konduk eseri olan
Mahallenin Muhtarları tadında, küçük bir sokak olan ve herkesin birbirini uzun
zamandır tanıdığı Uzurharmanlar’a kahramanımız Musa’nın taşınmasıyla başlıyor,
Musa ve kitapları. Okumayı seviyor Musa, kafa dinlemeğe gelmiş. Okuyacak,
kendisini sıkılıp bunaldığı hayatından soyutlayacak.
Sezgin Kaymaz hikâyelerinde
bence harika kurgular kuruyor ve anlatımı da basit. Kitapları bizleri bir yerlere
ulaştıran bir yola benzetirsek eğer Sezgin Kaymaz yolu öyle akıcı tutuyor ki
yol açık hızlıca ilerliyorsunuz lakin yolun nereye gittiğini kestiremiyorsunuz.
Bu kitapta da öyle. Musa bir eve kendisini dinlemek üzere atıyor, evinde bir
misafiri daha oluyor. Misafiriyle çok iyi anlaşıyor. Sonsuz mutluluğa da
ulaşmış sayıyor adeta kendisini. Sanki kendisine cenneti bulmuş.
Musa bir an geliyor deniz
kenarında oturuyor, an geliyor evcil bir horozla oturup kahvaltı ediyor. Hikaye
güzel, hikayedeki insanlar ayrı güzel oluyor. Musa sırasıyla mahalledeki
herkesle tanış oluyor, yeni bir yere taşınmak bunu gerektirir. Her an yeni bir
insan tanıyor, her an kaldığı eve dair yeni bilgiler ediniyor. Yalnız Musa şunu
fark ediyor ki mahalleli Musa’yı orada istemiyor. Sürekli kurdukları denklemleriyle
Musa’yı alt edip her seferinde kendi denklerini kabul ettirip bir şeylere ikna
ediyorlar.
Peki neden?
Denklemler hoş, Musa iyi,
mahalleli iyi insanlar, evcil horoz Rıza iyi peki hikayeye can veren sorular?
Misafir kim?
Musa neden istenmiyor?
Uzunharmanlar neresi?
Ve gerçekte Musa
sıkılmışlığından kaçabiliyor mu?
Bu soruların yanıtlarını size
kitap, kendi akıcılığıyla tatlı tatlı anlatacak. Umarım sizler de severek
okursunuz.
Editörün Notu: Bir zamanlar editörünüzde bu kitabı okuyup, çok sevip, şimdi rahmetli olan bir site için yazmıştı. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Aynı kitap, farklı bir yorum.
Editörün Notu: Bir zamanlar editörünüzde bu kitabı okuyup, çok sevip, şimdi rahmetli olan bir site için yazmıştı. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz. Aynı kitap, farklı bir yorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder