Yazan: Friedrich Dürrenmatt
Yönetmen: Ahmet Mümtaz Taylan
Çeviren: Yücel Ertan
Dramaturg: Aylin Alıveren
Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter
Kostüm Tasarım: Funda Çebi
Dekor Tasarım: Tayfun Çebi
Afiş Tasarım: Ethem Onur Bilgiç
Reji Asistanı: Cansu Sıtacı
Mekanik Tasarım: İrfan Sayar
Ses Tasarım: Tuna Pase
Oynayanlar: Tansu Biçer, Mehmet Ali Nuroğlu, Arif Pişkin, Kanbolat Görkem Aslan, Zamire Zeynep Kasapoğlu, Serhan Onat, Armağan Döşlüoğlu, Kudsal Döşlüoğlu
Dasdas'ın İKSV Tiyatro festivali için hazırladığı Uyarca'yı yer probleminden dolayı festival gösteriminde seyretmeyi tercih etmedim. Böylece önlerden bilet bulmayı başardım.
Salona girdiğimizde bizi enfes bir dekor karşıladı. Karmakarışık bir sürü detayın, borunun, laboratuvar tüplerinin olduğu, pek de tekin gözükmeyen, köhne bir mekan dekoru. Oyun başlayınca oranın ne menem bir yer olduğunu öğrendik. Yerin beş kat altında eski bir depodayız. Depo merdiven altı bir laboratuvara çevrilmiş ama imalat pek alışık olduğumuz cinsten değil. Burası bir imha laboratuvarı. Oraya getirilen cesetler Doc'un bulduğu bir çözeltinin içinde eritilerek kanalizasyona karıştırılıp, yok ediliyor.
İşin başında Boss var. Yaptığı işe gayet kapitalist bir açıdan bakıyor. O tam bir iş adamı. Yukarının pisliğini burada paklıyor. Bu arada aşağıya inen asansör laboratuvara sürekli ceset torbaları taşıyor. Anlayacağınız bu iş yerinin pek hammadde sıkıntısı yok. Doc'un geçmişinde daha fazla paranın peşinde koşarken uçuruma yuvarlanışın hikayesi var. Yıllardır laboratuvarından neredeyse hiç çıkmadan yaşamını bu köstebek yuvasında sürdürüyor. Hikayede pek çok kahraman daha var. Yavaş yavaş hikayedeki yerlerini doldurmak üzere sahneye giriş yapıyorlar. Önce bir spot lambasının altında durup, kim olduklarını ve hikayedeki yerlerini anlatılıyorlar, sonra da oyuna katılıyorlar. Ve Cook var. O da yıllarını Boss'u yakalayabilmek için harcamış. Artık o da oyunda, onun da kendine göre planları var. -5. katta yaşananlara bakınca, 0. katta, yukarıda ne kadar pis ve kokuşmuş bir düzen var, tahayyül bile edemiyoruz. Seyrederken kendi kendimize olaylar daha ne kadar iğrenç olabilir ki diye soruyoruz ve oyun bizi hep şaşırtıyor.
Oyunu çok beğendim. Dekor, ışık, kostüm festival oyunu olmasının da etkisiyle üst düzeydeydi. Ufacık detaylar bile düşünülmüştü. Mesela Boss'un değişen çorapları. Kimi oyuncular beni şaşırttı, kimileriyle ilgili olarak da merakımı gidermiş oldum. Boss'u oynayan Mehmet Ali Nuhoğlu'nu ilk kez sahnede seyrettim ve o olduğunu anlamakta zorlandım. Çemberimde Gül Oya dizisinin unutulmaz Mehmet karakteri sahnede de çok başarılıydı. Tüm filmlerini ve dizilerini seyrettiğim Tansu Biçer'i ilk kez sahnede seyretmek heyecan vericiydi. Gerçekten çok başarılı bir performans sergiledi. Daha önce Öküz'de seyrettiğim Kanbolat Görkem Aslan bu oyundaki başarılı performansıyla beni şaşırttı ve etkiledi. Aklımda Öküz oyunundaki rolüyle kalmadığı için mutluyum. Arif Pişkin yukarıda bahsettiğim spot lambası altındaki solo performansında çok etkileyiciydi. Bence oyunun sürprizi Serhan Onat'tı. Sahnede beyaz camdaki halinden çok farklıydı. Bu kadar tecrübeli bir kadroyla, sahnede hiç de ezilmeden rolünü gayet başarılı oynadı. Oyunun tek kadın oyuncusu Zamire Zeynep Kasapoğlu kendisinden bekleneni verdi.
Oyunu Ahmet Mümtaz Taylan yönetmiş. Onun bende ayrı bir yeri vardır. Yıllar önce Emre Kınay'ın mafya babasını canlandırdığı, adını hatırlamadığım bir dizide yan rollerden birinde oynarken karşılaşmıştım onunla. O günden beridir de, o nerede ben orada bir ilişkimiz var kendisiyle, her ne kadar onun bundan hiç haberi olmasa da. Oyunda Ahmet Mümtaz Taylan'ın ruhu hissediliyor. Aslında bu oyunu bir kez daha, tadını çıkara çıkara seyretmek isterim.
Sizlere not: Sahnelerde neler olduğunu facebook'da entelektüelbaykuşlar isimli sayfamdaki paylaşımlardan takip edebilirsiniz. Instagram'da ebru_tarm adresindeyim.
Meraklısına Not: Oyun broşüründen alıntıdır.
Baştan aşağı yozlaşmış bir devlet, her şeyi kanıksamış bir toplum, ekonomik kriz, rüşvet, yolsuzluk... Cesetleri çözeltip sıvıya dönüştüren bir bilim adamı, akıllara zarar bir cinayet şebekesi ve birbirinden tuhaf ilişkiler. Friedrich Dürrenmatt'ın 1972'de yazdığı ama geçen güz yazılmışçasına, cayır cayır taze metni 'Uyarca' Ahmet Mümtaz Taylan'ın ellerine teslim. Freni patlamış bir kamyon gibi savrulan bir düzenin tespitini yapıyor oyun. Kurduğu ilişkiler ağı, merak duygusunu diri tutan olay örgüsü ve güncelliğini yitirmeyen eleştirisinin yanı sıra kara komedinin cazibesini de üstüne geçirmiş bir sahne işi bu... "Bir düzenin bağırsaklarına" bakmaya hazırlanın.
Meraklısına Video: kendi çektiğim selam videosu. Dekora da bir göz atın derim ben.
Kendime Not: Bizim takım ben, müge, nazoş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder