Yazan: Nick Stafford
Çeviren - Yöneten: Ahmet Levendoğlu
Yardımcı Yönetmen: Levend Öktem
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Şirin Dağtekin Yenen
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik: Bruce Springsteen, Eren Levendoğlu
Dramaturg: Yeşim Gökçe
Yönetmen Yardımcıları: Gürcan Salihoğlu, Selda Özer, Namık Alpay
Oyuncular: Levend Öktem, Duygu Üzüm Arat, Serhan Süsler, Gürcan Salihoğlu
Nick Stafford'un yazdığı Nehrin Solgun Yüzü Kevin, David ve Fay arasında geçen psikolojik gerilim türünde bir oyun. Olaylar Londra'da geçiyor. Farklı zamanlarda beş genç kadın vahşice öldürülmüştür. Cesetlerinin suda bulunması ve vücutlarındaki izlerden cinayetleri işleyen katile Vaftizci Yahya ismi takılmıştır. David, uzun zamandır kayıp olan Catherine Desuza'nın babasıdır ve onun da Vaftizci Yahyanın kurbanı olmasından korkmaktadır. Ama ortada ceset yoktur. Kevin Vaftizci Yahya cinayetlerin zanlısı olarak hapiste yatmaktadır. Israrla cinayetleri işlemediğini söylemektedir. Fay Kevin'in lise yıllarından arkadaşıdır ve Kevin'e önce mektupla ulaşır, sonra ziyaret etmeye başlar. David kızına ulaşamamanın çaresizliği içinde Fay'i takip etmeye başlar. Derken bu üç insan arasında merkezinde suç olan sıradışı bir ilişkiler ağı başlar. İkili yapılan her görüşme bazı soruları cevaplarken bir sürü yeni sorular da doğurur.
Catherine Desuza nerede, gerçekten öldü mü? Vaftizci Yahya kim? Kevin mi, yoksa Kevin masum mu? Peki David gerçekten Catherine'nin babası mı? Fay doğru cevapları bulabilecek mi? Biz de seyirci olarak tüm bu soruların arasında an be an değişen cevaplarla boğuşuyoruz. Oyunu bir satranç maçı seyreder gibi izliyoruz. Olaylar usul usul ve durağan bir şekilde ilerliyor.
Salona girdiğim anda oyun sahnedeki dekorla beni ele geçirdi. Hatta başrol dekorundu diyebilirim. Tekel sahnenin üst yan koridorlarının da yardımıyla oyunda geçen tüm mekanların bir arada ve aynı anda görülebildiği, 3 katlı, yaşayan bir dekor yapılmış. Sahneye baktığımızda David'in evi, Fay'ın evi, Fay'ın evinin önündeki park, her iki evin önlerindeki sokak, kitapçı dükkanı, Kavin'in hücresi, Kavin ve Fay'ın hapishanede görüştüğü oda, hapishane koridorları, hapishane merdivenleri, hepsi karşımızda. İnanılmaz bir dekor. Gerçekten bayıldım.
Oyunda Levent Öktem hem oyuncu hem de anlatıcı olarak yer alıyor. Olayları birinci tekil kişi ağzından bize bildiriyor. Yani gözümü kapasam da, sanki radyo tiyatrosu dinliyormuşçasına oyunu rahatlıkla takip edebiliyordum. Levend Öktem'i seyretmeyi çok seviyorum. Bu oyunda da daha önce seyrettiğim oyunlarında olduğu gibi yine çok başarılıydı. Kendisini seyretmek gerçekten büyük bir zevk. Duygu Üzüm Arat'ı sahnede ilk kez seyrettim. Sanki biraz tutuk gibiydi. Ama ikinci yarıda o his kayboldu. Belki oyunun ilk haftası olmasının da böyle hissetmemde etkisi vardır. Kevin gerçekten çok karmaşık, gel gitleri olan bir karakter. Ve Kevin rolünde Serhan Süsler çok etkileyici bir performans sergiledi. Oyundaki gardiyanın baktıkça insanın içini öfkeyle dolduran, Kevin'in dengesiz ruh halini tetikleyen, nasıl desem insanın sinirden ensesindeki tüyleri dikleştiren bir karakter olması gerektiğini düşündüm ama Gürcan Salihoğlu'nun canlandırdığı gardiyan pek böyle değildi. O nedenle bence oyundaki etkisi eksik kalmıştı.
Devlet Tiyatroları nefis oyunlarla bu sezona fırtına gibi girdi. Perde diyen üç yeni oyunla (Romeo ve Juliet, Günün Çorbası ve Nehrin Solgun Yüzü) bence üçte üç yaptılar. Şimdi sırada Karmakarışık var.
Sizlere not: Sahnelerde neler oluyor facebook'da entelektüelbaykuşlar isimli sayfamdaki paylaşımlardan takip edebilirsiniz. Instagram'da ebru_tarm adresindeyim.
Oyunun açılışında çalan nefis Bruce Springteen parçası The river. Sizlere gelsin.
Meraklısına Video: Kendi çektiğim selam videosu
Kendime Not: Bizim takım ben, yengem, annem, neşe, esen teyze, adnan amca, meral hn, neşe hn.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder