Yazan: Ivana Dimic
Çeviren: Dunja Kaldzija
Yöneten: Gökçe Yurtsal
Dramaturg: Hilmi Zafer Şahin
Müzik: Akın Sevgör
Sahne Tasarımı: Batuhan Bozcaada
Kostüm Tasarımı: Nihal Kaplangı
Işık Tasarımı: Murat Selçuk
Efekt - Ses Tasarımı: Metin Küçükyılmaz
Oyuncular:
Loyko Zobar: Orhan Erhan Yıkılmaz
Rada: Berfu Aydoğan
Makar Çudra: Erhan Özçelik
Aralambi: Cafer Alpsolay
Dalibog: Efe Ünal
Talimon: Emre Çağrı Akbaba
Babulja: Yılmaz Aydın
İzergil: Şirin Asutay
Nonka: Özgür Kaymak
Rusalina: Dolunay Pircioğlu
Teğmen: Ayhan Anıl
Buça: Emrah Dervi Soylu
Danilo: Hüseyin Tuncel
İzergil Kızları: Ayşe Günyüz, Ebru Üstüntaş, Esen Koçer, Seda Çevdar
Rada Kızları: Aslı Şahin, Didem Poyraz, Gökşen Ateş
Juliska / Rada Kızları: Nazife Oğlakçıoğlu
Balint: Özgür Atkın
Balint'in Karısı: yasemin Tunca
İstvan: Müslüm Tamer
Svop: Selim Can Yalçın
Çavuş: Volkan Öztürk
Siladi: Samet Silme
Belediye Başkanı / Asker: Can Alibeyoğlu
Asker: Ali Murat Altunmeşe
Baba Zobar: Ömer Naci Boz
Satıcı Kadın: Sevilay Şimşek
Polis Memuru: Emre Şen
Çingene: Burhan Yeşilyurt, Oğuzhan Onur
Aralık ayının ilk oyunu olarak bugün şehir tiyatrosunun yeni muzikalini seyrettik. Oyun adından da anlaşılacağı üzere çingeneler hakkında. Sahnede nefis bir çingene obası dekoru var. Sahnenin gerisinde bir tülün ardinda da çingene arabaları ve çadırları ile yaşam alanları kurulmuş. Işıkların yardımıyla tülün ardındaki bu oba kimi zaman görünür oluyor kimi zaman da ortadan kayboluveriyor.
Sahnede kalabalık bir kadro var. Çingene obasındaki çeşit çeşit kadın ve adam. Sahnenin her yerinde ayrı bir hareket, ayrı bir hikaye. Konunun merkezinde Zobar var. Zobar obanın en saygı gören kişisidir. O ve arkadaşları at hırsızıdır. Yani obadaki en zorlu, en onurlu meslek. Zobar'in yaşadığı yer at sırtıdır ve ruhu en az atlar kadar özgürdür. Hiç bir kadına ait değildir. Bir gece yaralanan Zobar ıssızlıkta bir ağacın altına sığınır ve orada, ay ışığının yıkadığı gecede daha önce hiç rastlamadığı bir güzelle karşılaşır. Kız ay tozuyla Zobar'in yaralarını iyileştirir. Ve sabah da yok oluverir. Zobar isminin Rada olduğunu öğrendiği bu kızın peşinden onun obasına kadar gider ve ona beyaz bir kısrak getirmeye söz verir. Zobar Rada için, tüm obanın düşündüğünün aksine, özgürlüğünden vazgeçmeye razıdır ama ya özgürlüğüne en az onun kadar düşkün olan Rada onun onurunu da isterse? Sonrası oyunda.
Oyun içinde çok fazla kişi ve olaylar zinciri barındırıyor. Bu da olay geçişlerinde ufak tefek kopukluklara, konunun dağılmasına yol açıyor ama kimin umurunda demek istiyorum. Çünkü orkestra nefisti. Müzikler inanılmaz güzeldi. Yaylı çalgılar, üflemeliler. Sahnedeki sanatçıların muhteşem sesleri, enerjik danslari, ışık, kostüm, dekor. Bir şenlik ki sorma gitsin. Oyun hiç bitmesin istedim. Şarkılar o kadar güzeldi ki kaydı olsa hiç bıkmadan defalarca dinleyebilirim. Ve hatta ah keşke olsa. Çingeneler Gökyüzünde Yaşar tekrar tekrar seyredilesi oyunlardan. Siz de kaçırmayın derim. Ve Şehir Tiyatrolarının Fikret Hakan Elbir yönetimindeki orkestrasına tekrar dinmeyen alkışlar gönderiyorum. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Sizlere not: Sahnelerde neler olduğunu Facebook'da entelektüelbaykuşlar isimli sayfamdaki paylaşımlardan takip edebilirsiniz. Instagram'da ebru_tarm adresindeyim.
Meraklısına Video: Oyunun fragman videosu
Meraklısına Video: Kendi çektiğim selam videosu
Meraklısına video: Bizim oyundan değil ama başka sahnelemeden şarkıları buldum. Bunun için oyunun orijinal ismini benimle paylaşan Sn. Melih Anık'a teşekkür ederim. (Gypsies are found near heaven)
Meraklısına Video 2: Bu da başka bir şarkı ve dans kaydı
Meraklısına Not: Oyun yazarı İvana Dimic oyunu Maksim Gorki'nin 1892 yılında yayınlanan Makar Çudra isimli kısa öyküsünden esinlenerek yazmış.
Çok meraklısına not: Öykünün Can yayınlarında Ataol Bahremoğlu çevirisiyle çıkan "Yaşanmış Hikayeler" isimli öykü kitabının ilk sayfası. Tadımlık olarak buraya bırakıyorum.
"MAKAR ÇUDRA
Kıyıya çarpan dalgaların şıpırtısından ve kıyı fundalıklarının hışırtısından doğan düşündürücü ezgiyi bozkıra yayarak nemli soğuk bir rüzgâr esiyordu denizden. Kimi zaman hızlanarak taşıyıp getirdiği buruşuk, sarı yaprakları ateşe fırlatıyor; çevremizi kuşatan sonbahar gecesinin sisi titriyor ve ürkerek geriye çekilip bir an için, solda sınırsız bozkırı, sağda sonsuz denizi, tam karşımda da elli adım ötemize konmuş olan obasının atlarını bekleyen yaşlı Çingene Makar Çudra’nın görüntüsünü açığa çıkarıyordu. Yaşlı Çingene, yakası açık gocuğunun çıplak bıraktığı kıllı göğsüne acımasızca çarpan soğuk rüzgâr dalgalarına aldırış etmeden; yüzü bana dönük, güzel, güçlü bir tavırla yarı uzanmış, kocaman çubuğunu düzenle çekiyor, ağzından ve burnundan koyu duman yığınları salıyor; başımın üzerinden bozkırın ölüm sessizliği içindeki karanlığında bir yerlere gözlerini dikmiş, ara vermeden ve rüzgârın keskin vuruşlarından korunmak için herhangi bir harekette bulunmadan, benimle sohbet ediyordu: “Demek geziyorsun böyle? Çok güzel! Kendine şanlı bir kader seçmişsin şahinim! Zaten gerekli olan da budur. Gezip görecek, hayatın tadını çıkaracak, sonra da yatıp öleceksin... Gerisine kulak asma!”Kendime Not: Bizim takım oldukça kalabalıktı. Ben, annem, naz, müge, teyzem, eniştem, neşe hn, esen teyze, adnan amca, emel hanım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder